Kurumumuz Bünyesinde Stajyer Alınacaktır.

13 Şubat 2023

Staj Başvurusu
Kurumumuz Bünyesinde Grafik Tasarım Uzmanı Alınacaktır!

13 Mart 2023

İş Başvurusu
DUYURULAR
Karabağ Zaferi Sonrası Güney Kafkasya'da Azerbaycan ve Türkiye

Karabağ zaferi ve sonrasında yaşanan uluslararası gelişmeler, tarihsel olarak İpek Yolu’nun ve enerji geçiş yollarının üzerinde olan Güney Kafkasya’nın yeni stratejik değişim süreci içerisine girmekte olduğunun işaretlerini vermektedir. Esasında Güney Kafkasya, etkileri günümüze kadar gelen çok boyutlu stratejik değişim süreçlerini daha önce tarihte altı kez yaşamıştır.

İlk olarak, İslam’ın 7. yüzyılda bölgeye gelişi Güney Kafkasya’nın stratejik çehresini hem dinsel hem de jeopolitik anlamda değiştirmiştir. İkinci olarak, Selçuklu Türklerinin 11. yüzyıldaki kitlesel ve nihayetinde kalıcı olan göçü, Güney Kafkasya’da yeni bir stratejik denge yaratmıştır. Üçüncü olarak, 16. yüzyılda Şii mezhebini temel alan Safevî Türk Devleti’nin oluşumu ve iki yüzyıllık mevcudiyeti bölgede kalıcı jeopolitik ve jeokültürel etkilere neden olmuştur. Güney Kafkasya’da dördüncü stratejik kırılma ise 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Rusya’nın bölgeye girişiyle yaşanmıştır. Günümüzde Kremlin yönetiminin bölgedeki etkin konumunun tarihsel temelini oluşturan bu giriş Güney Kafkasya’nın Rusya üzerinden Vestfalya Sistemi ile tanışması ve Viyana Kongresi’nin etkilerini dolaylı olarak kendi üzerinde hissetmesi anlamını taşımaktadır. Bölge beşinci stratejik değişimini 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamıştır. Bu dönemde Birinci Dünya Savaşı, Bolşevik devrimi ve Mondros Anlaşması benzeri süreçlerin ardından Güney Kafkasya’da bağımsız millî devletler kurulsa da dönemin çalkantılı uluslararası koşullarında bu durum süreklilik arz etmemiştir. Bu koşulların sonucunda SSCB’nin bir parçasına dönüşmek zorunda kalan Güney Kafkasya Soğuk Savaş’ın bitişi ile altıncı kez ciddi bir stratejik değişim sürecine girmiştir.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve SSCB’nin dağılmasıyla tarihsel bağlamda altıncı stratejik değişimi yaşayan Güney Kafkasya’da Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan yeniden bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Güney Kafkasya’nın yeni uluslararası sistemde yer alması sürecinde ABD, Rusya, Türkiye ve İran’ın pozisyonu ve karşılıklı ilişkileri bölgenin stratejik yönelimi bağlamında kritik önem arz etmiştir. Bu koşullarda Güney Kafkasya’nın stratejik yönünün belirlenmesi sürecinde küresel sistemin en güçlü aktörü ABD, NATO müttefiki olan bölge gücü Türkiye ve AB bölgenin yüzünü Batı’ya çevirmesi yönünde önemli çabalar harcamıştır. Buna karşılık Rusya tarihî konumunu ve stratejik imkanlarını da kullanarak bölgenin kendi nüfuz alanında kalması için çalışmış, İran ise bölgeyi uluslararası sistemdeki sıkışmışlığını aşacağı yeni bir fırsat alanı olarak görmüştür. Rusya ve İran zaman-zaman ABD-Türkiye ittifakına karşı iş birliği yapmışlardır. Güney Kafkasya’da ABD-Türkiye iş birliği bölgenin yeni devletlerinden Azerbaycan ve Gürcistan’ın bağımsızlıklarının güvence altına alınmasını ve modern uluslararası sisteme entegre olmasını sağlayan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol hattı, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, Bakü-Erzurum doğal gaz hattı benzeri stratejik projelerin gerçekleşmesine olanak tanımıştır.

Bu bağlamda Karabağ Savaşı süreci, sonuçları ve sonrasındaki uluslararası gelişmeler, Güney Kafkasya’nın yeni ve sayıca yedinci stratejik dönüşümün arifesinde olduğunun önemli işaretlerini veriyor. Karabağ zaferi esas etken olduğu Güney Kafkasya’daki bu değişim Azerbaycan ve Türkiye için yeni bir jeopolitik durum oluşmuştur.

Yeni Dönemde Güney Kafkasya`da Azerbaycan-Ermenistan İlişkileri

Azerbaycan açısından yeni jeopolitiğin en önemli sonucu Ermenistan`la ilişkilerin geleceği ve bunun bölgede yaratacağı muhtemel etkilerdir. Çünkü Karabağ zaferi sonrası Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde yeni bir döneme girilmiştir. Öncelikle, Karabağ’daki zafer Azerbaycanlılar için, tarihsel olarak Rusya destekli Ermeni tarafı ile ilişkilerde sürekli toprak ve mevzi kaybı ile sonuçlanan yaklaşık 200 yıllık sürecin sona ermesi anlamını taşımaktadır. İkinci olarak, Karabağ zaferi 1988-1994 yılları arasındaki savaş sırasında kaybedilen yasal toprakların kurtarılması anlamına gelmektedir. Üçüncü olarak, Karabağ zaferi sonrasındaki gelişmeler Ermenistan’la düşmanca ilişkilerin normalleşmesi için fırsat anlamını taşımaktadır.

Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde normalleşme ise üç bağlamda önemlidir. Öncelikle bu durum iki komşu ülke ve halk arasında normal siyasî, ekonomik, güvenlikle ilgili ve kültürel ilişkilerin kurulması demektir. İkincisi, bu süreç Güney Kafkasya’da uzun yıllar boyunca ihtiyaç duyulan barış ve refahın sağlanması anlamında önemli bir fırsattır. Üçüncüsü, ilişkilerdeki bu normalleşme, 1990’lara kadar Ermenistan’da kendi ata topraklarında yaşayan, fakat etnik temizlik sonucunda Azerbaycan’a gelmek zorunda bırakılan binlerce Azerbaycanlının ekonomik ve kültürel bağların sonucu olarak dönmesine imkân sağlamak anlamına gelmektedir.

Fakat Azerbaycan’la Ermenistan arasında yukarıda bahsedilen normalleşmenin gerçekleşmesinde, günümüz şartlarında özellikle Karabağ’daki yasadışı Ermeni askerî gücünün çıkarılması, sınır anlaşmazlıkları, Zengezur koridoru ve Karabağ’daki Ermenilerin statüsü konuları kritik önem taşımaktadır. Fakat normalleşme süreci bahsedilen bu konularda uluslararası hukuka ve tarihsel gerçeklere uygun adil bir çözümle mümkün olabilecektir. Genel anlamda Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde normalleşmenin önümüzdeki dönemde gerçekleşmesi ve tarafların bir barış anlaşması imzalaması ihtimali daha yüksek görünüyor. Fakat bu normalleşmenin sorunsuz olmasını ve kısa sürede gerçekleşmesini beklemek gerçekçi olmaz. Bu noktada Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin geleceğine ilişkin üç senaryo ihtimali mevcuttur:

  1. Almanya-Fransa ilişkileri modeli: Bu iki devlet uzun süren düşmanca ilişkilerin ve iki dünya savaşının karşıt tarafları olmalarının ardından, bugün AB’de ve NATO’da birlikte yer alıyor. İki ülkenin çok boyutlu güçlü iş birliği ve entegrasyon süreci yürümektedir. Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde bu modelin kısa vadede hayat bulması düşük bir ihtimaldir, fakat iç ve dış koşullar uygun olursa bunun uzun vadede gerçekleşmesi mümkündür.
  2. Türkiye-Yunanistan ilişkileri modeli: Uzun müddet süregelen düşmanlık ve savaşın ardından taraflar arasında barış anlaşması imzalandı. Türkiye ve Yunanistan Soğuk Savaş yıllarında Batı kampında yer aldılar ve genel anlamda hâlen Batı jeopolitik alanının bir parçası sayılıyorlar. İki ülke ortak savunma örgütü olan NATO’da birlikte yer alıyor. Taraflar arasında zaman zaman gerginleşme yaşansa da normal düzende yürüyen ikili ilişkiler mevcuttur. Fakat taraflar arasında ikili ilişkilerde gerginliğin dozunu zaman zaman savaş alarmı verecek düzeye yükselten Ege denizi sınırları ve Kıbrıs Meselesi gibi sorunlar da mevcuttur. Keza Yunanistan’daki Türk azınlık ve Türkiye’deki Rumların statüsü uzun süredir gerginlik konuları olarak kalmaktadır. İki ülkenin kamuoyunda, özelikle de Yunanistan’da politik söylem ve reaksiyonlarda karşıtlık önemli bir sorun olarak kalmaktadır. Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin yakın ve orta dönemde bu modele benzeme ihtimali yüksek görünüyor.
  3. Rusya-Japonya ilişkileri modeli: Rusya ile Japonya arasında, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden bu yana, Kuril adalarının statüsündeki taban tabana zıt yaklaşımlar nedeniyle barış anlaşması imzalanamadı. Rusya tarafı Kuril adalarını kendi yasal toprağı olarak kabul ederek ve Sovyetler Birliği’nin mirasçısı olarak bölge üzerinde bütün egemenlik haklarını her yönüyle kullanıyor. Buna karşılık Japonya Kuril adalarını işgal edilmiş bölge olarak kabul ediyor. Bu soruna rağmen taraflar arasında ikili ve uluslararası boyutta normal ilişkiler sürdürülebiliyor. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ilişkilerde bu modelin uygulanması Ermenistan tarafının tercih edebileceği bir husus, fakat bu yaklaşımın bölgedeki barış ve iş birliği üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duracağını ve Azerbaycan’ın da bu modeli kabul etmeyeceğini tahmin ediyoruz. Bu nedenle bu model yakın dönemde geçici bir süre fiilî biçimde uygulanabilir. Fakat uzun müddette geçerli olması muhtemel değil.

Yeni Dönemde Güney Kafkasya`da Türkiye

Soğuk Savaşın bitişiyle Türkiye Guney Kafkasya`da önemli bir hareket alanı kazanmıştır.  Her ne kadar Türkiye`nin Güney Kafkasya politikası zaman zaman iç ve uluslararası etkenler nedeniyle çeşitli  handikaplar yaşasa da  genel anlamda Ankara`nın son 30 yılda bölgede önemli stratejik kazanımlar elde ettiği söylenebilir.  Bu dönemde Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan birlikte Güney Kafkasya’nın jeopolitik kaderinde değişim fırsatları yaratan Bakü-Tiflis-Kars, Bakü-Tiflis-Erzurum ve TANAP benzeri stratejik nitelikli projeleri başarı ile gerçekleştirmiştir. Keza aynı dönemde Türkiye-Azerbaycan ikili ilişkileri ekonomik, siyasî ve kültürel ilişkilere ek olarak askerî, savunma sanayii ve stratejik boyutlarda da giderek derinleştirmiştir. Yine bu dönemde, bölgede önceki güç dengesine farklı boyutlar getiren Türkiye-Azerbaycan-İran ve Türkiye-Azerbaycan-Rusya üçlü mekanizmaları kurulmuştur.

 Karabağ zaferi Türkiye`nin bölgesel konumuna jeopolitik, askeri, jeoekonomik ve jeokültürel konumunu hem taktik, hem de strateji manada güçlendirmiştir. Türkiye Karabağ savaşı ve sonrasındaki zaferle Güney Kafkasya’da konumunu çok güçlendirmiştir. Türk askerinin bölgede Rus-Türk Gözlem Merkezi çerçevesinde bulunması ve Azerbaycan’ın “Türk modeli ordu kuracağını” belirtmesi ise bu güçlenmeyi sembolize eden en önemli stratejik hususlardır. Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin askerî ve savunma sanayii alanında derinleşmesi, sürekli yapılan ortak askerî manevralar ve karşılıklı üst düzey ziyaretler Güney Kafkasya’da Türkiye’nin artan stratejik gücünün göstergesidir. Keza Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in imzaladığı 15 Haziran 2021 tarihli Şuşa Beyannamesi ilişkilerin stratejik niteliğinin daha da genişleyeceğinin ve derinleşeceğinin güçlü işaretini vermektedir. Öte yandan Ankara’nın bölgede artan gücü, özelikle Paşinyan yönetimini zaman zaman Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi ihtiyacına dair mesajlar vermeye itiyor. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türk yetkililer de Erivan yönetimi ile iyi komşuluk ilişkileri kurmaya açık olduklarını beyan ediyorlar. Karabağ zaferi sonrası Azerbaycan da bu ilişkiler konusunda süreci destekleyici tavır sergiliyor. Bu bağlamda önümüzdeki dönemde Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerindeki sürece paralel olarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde de yavaş yavaş da olsa normalleşme beklenebilir.

Yine Güney Kafkasya’daki jeopolitik değişim sürecinde bir başka yeni ve ilginç nokta Rusya ile Türkiye arasında çok boyutlu ilişkilerin de derinleşmesidir. 2010’lu yıllarda Rusya-Türkiye ilişkilerinde derinleşen, çok boyutlu ve giderek daha fazla oranda “stratejik iş birliği” olarak tanımlanan gelişmeler yaşanmıştır. Bu derinleşme sadece ikili ilişkilerle sınırlı olmamış, Türkiye-Batı ilişkilerini sarsan iş birliği süreçlerini de gündeme getirmiştir. Bölgesel bağlamda özellikle Orta Doğu’da Suriye özelinde kendini gösteren Türkiye-Rusya iş birliğinin, geniş anlamda Avrasya, daha dar anlamda ise Güney Kafkasya’da etkileri görülmeye başlamıştır. Esasında Türkiye ile Rusya arasında Avrasya’da iş birliğini öngören en önemli anlaşma 16 Kasım 2001’de iki ülke dışişleri bakanları arasında imzalanan Avrasya’da İş Birliği Eylem Planı’ydı; fakat taraflar arasındaki ikili ilişkiler, bölgesel dinamikler ve küresel dengeler bu sözleşmenin pratikte uygulanmasına fazla izin vermemişti. Özellikle Rusya’nın Türkiye’nin bölgesel sorunlara müdahil olmasına ve bu konuda Moskova ile Avrasya’da İş Birliği Eylem Planı’nda öngörüldüğü biçimde diyalog geliştirmesine yaklaşık 10 sene boyunca ciddi biçimde direndiğini görüyoruz. Fakat 2008’deki Rusya-Gürcistan savaşından ve Türkiye-Ermenistan protokol müzakerelerinden sonra Moskova’nın da bu konulara dair Türkiye direnişinin kırılmaya başladığı gözlemlenmektedir. Rusya ile Türkiye arasında bölgesel sorunlardan Karabağ konusunun müzakeresi ise ilk kez 25 Ocak 2012’de Rusya-Türkiye dış işleri bakanları arasındaki bir ortak belgede yer almış ve mesele zamanla her iki devlet başkanının sürekli müzakere ettiği ve iş birliği noktaları aradığı konulardan birine dönüşmüştür.

Türkiye’nin bölgede etkisinin arttığını gösteren kritik bir başka boyut ise Karabağ zaferinde Azerbaycan’a verdiği desteğin post-Sovyet coğrafyadaki yansımasıdır. Bu coğrafyada toprak işgali yaşayan bir ülkenin ilk kez savaşta Rusya’nın geleneksel müttefiki olan bir ülkeye karşı zafer kazanması ve bu zaferde Türkiye’nin verdiği politik, diplomatik desteğin ve başta insansız hava araçları olmak üzere verdiği silah desteğinin stratejik önemde olması, Ankara’nın başta Gürcistan ve Ukrayna olmak üzere çeşitli ülkelerdeki nüfuzunu önemli ölçüde artırmıştır. Türkiye’nin bölgede artan gücü ve Rusya ile gelişen ilişkileri, gelecekte Ankara’nın Abhazya, Güney Osetya ve Kırım sorunlarında da arabuluculuk inisiyatifi almasını dahi gündeme getirebilir.

Öte yandan, Türkiye’nin Azerbaycan’ı desteklerken Rusya ile de yoğun diyalog ve iş birliği formatında hareket etmesi, güvenlik dinamikleri nedeniyle Moskova’ya hassas yaklaşan merkezî Asya ülkelerini Ankara ile ilişkilerini geliştirme yönünde cesaretlendirmiştir. Nitekim Türk Keneşi’nin Türk Devletleri Teşkilatı olarak daha da bütünleşmiş bir yapıya dönüşmesi kararında da Karabağ zaferi ve bu zaferde Türkiye-Azerbaycan iş birliğinin yarattığı sinerjinin kritik önemi olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Bu arada merkezî Asya’daki Türk devletlerinin Karabağ savaşı sırasında Türk Keneşi çerçevesinde verdikleri siyasî desteğin yanı sıra, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün Ermenistan’dan yana tavır koymamasındaki etkilerini de belirtmek gerekiyor.

Sonuç

            Karabağ zaferi ile özelde Güney Kafkasya, genelde ise Kafkasya yeni bir stratejik dönüşüm ve değişim süreci içine girmiştir.  Öncelikle, yeni süreçte Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin yeni bir strateji aşamaya geçtiğini belirtmek mümkündür. İkinci olarak, bu stratejik dönüşüm süreci Azerbaycan-Ermenistan ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde ciddi stratejik değişim süreçlerinin ve normalleşmenin önünü açmaktadır. Üçüncüsü, yine de bu süreçlerin önünde ciddi engellerin olduğunu göz ardı etmemek gerekir.  Dördüncüsü, Karabağ zaferi bölgesel dengeler bağlamında Türkiye-Rusya ve Azerbaycan-Rusya ilişkilerinde de yeni ciddi gelişmelerin habercisi olarak da okunabilir. Son olarak,  Karabağ zaferi sonrası Güney Kafkasya`daki stratejik manzara İran, ABD, AB ve Çin başta olmakla diğer aktörlerin tutumunda yeni hareketlenmeleri beraberinde getirmektedir.