Kurumumuz Bünyesinde Stajyer Alınacaktır.

13 Şubat 2023

Staj Başvurusu
Kurumumuz Bünyesinde Grafik Tasarım Uzmanı Alınacaktır!

13 Mart 2023

İş Başvurusu
DUYURULAR
Batı Ekseninde Orta Doğu’da Siyasi ve Stratejik Dinamikler: Tarihsel Analiz ve Günümüzdeki Etkileri

Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da, Sanayi İnkılabı'nın getirdiği değişim döneminde dünyada muhtelif gelişmeler yaşanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu'nun hakim olduğu bölgelerde bir çok ülke kurulmuştur. İkinci Dünya Savaşı ve 1948'deki İsrail'in kuruluşu gibi önemli tarihi olaylar yaşanmıştır. Yeni kurulan devletler, çoğunlukla kukla hanedanlar ve demokratik yapılar oluşturularak yönetilmeye çalışılmıştır ve birçoğu öncelikle İngiltere'nin ve daha sonra İsrail ve Amerika'nın hegemonyası altında bulunmuştur.

Ortadoğu'nun demografik ve stratejik açıdan en karmaşık iki ülkesi olan İran ve Lübnan, bölgesel ve küresel güç dinamiklerinin odağında yer almaktadır. Özellikle İsrail'in İran'ın Şam Konsolosluğu’na yönelik saldırısı sonrası patlak veren çatışmaların kökenlerini anlamak için, İran tarihindeki önemli dönemleri ve figürleri detaylı bir şekilde incelemek gereklidir. Bu bağlamda, Kaçar ve Pehlevi Hanedanları altında İran'ın siyasi yapısını ve Başbakan Muhammed Musaddık'ın İngiliz petrol tesislerini millileştirme çabalarını ele almak faydalı olacaktır.

Kaçar Hanedanı döneminde, özellikle Nasırüddin Şah ve Muzafferüddin Şah dönemlerinde, İran Devleti’nin endüstriyel ve doğal kaynakları üzerinde büyük bir etkiye sahip olan Yahudi asıllı İngiliz iş insanı Baron Paul Julius Reuter gibi figürlerle derin ilişkiler kurulmuştur. Reuter, İran'da hem yeraltı hem de yerüstü kaynaklar üzerinde geniş imtiyazlar elde etmiş, bu durum İran'ın ekonomik bağımsızlığını ciddi şekilde sınırlandırmıştır. Ayrıca, İngiliz, Fransız ve Rus destekli bazı Batılı tarihçi, arkeolog ve ekolog unvanlı kişiler, Pers ve Sasani dönemlerine ait arkeolojik eserlerin kaçakçılığına ve bu eserlerin kendi ulusal müzelerine aktarılmasını sağlamışlardır.

Pehlevi Hanedanı'nın yönetime geçişi ile İran'ın dış politikası, Batı ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile daha yakın ilişkiler geliştirmiştir. Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin Batı yanlısı politikaları, bölgesel bazı liderlerle, özellikle de Batı emperyalizmine karşı çıkan ve İsrail ile gergin ilişkilere sahip olan dönemin önemli liderlerinden Suudi Arabistan'ın Kralı Faysal gibi isimlerle çelişmiştir. İran Başbakan Muhammed Musaddık ise, 1953 yılında ABD ve İngiltere'nin desteklediği bir darbe ile devrilen ve böylece Ortadoğu'da Batı müdahalesinin trajik sonuçlarından biri olarak tarihe geçen liderlerden biridir. Bu tarihsel olaylar, İran ve Ortadoğu'nun modern tarihindeki stratejik ve siyasi karmaşıklıkların daha iyi anlaşılmasını sağlayarak, bölge üzerinde oynanan büyük güç oyunlarını ve süregelen çatışmaların arka planını aydınlatmaktadır.

Yakın geçmişte ise Arap Baharı'nın tetiklediği dalgalar, Orta Doğu'da mevcut rejimlere yönelik ciddi meydan okumalar ortaya koymuştur. Özellikle Libya'da Muammer Kaddafi ve Suriye'de Beşar Esad rejimine karşı patlak veren iç isyanlar savaşa dönüşmüş, bölgedeki güç dengelerini derinden sarsmıştır. Bu süreçte, Amerika Birleşik Devletleri'nin Rumsfeld-Cebrowski Doktrini, İsrail'in ise Begin ve Ben Gurion Doktrinleri ile Oded Yinon Planı'nın etkileri görülmüştür. Bu doktrin ve planlar, genel olarak, bölge ülkelerindeki mevcut rejimlerin zayıflatılması ve İsrail'in bölgesel kalıcılığının desteklenmesi üzerine odaklanmaktadır.

Rumsfeld-Cebrowski Doktrini, özellikle askeri açıdan büyük çaplı çatışmalara girmek yerine, ABD'nin teknolojik üstünlüğünü kullanarak hızlı ve esnek bir şekilde hareket etme üzerine kuruludur. Bu doktrin, özellikle küresel terörizmle mücadele adı altında, ABD'nin dünya genelindeki askeri varlığını arttırmayı hedeflemiştir.

İsrail'in Begin ve Ben Gurion Doktrinleri ile Oded Yinon Planı ise daha çok bölgesel stratejik derinlik kazanma ve komşu Arap devletlerin parçalanmasını teşvik ederek İsrail'in güvenliğini artırmaya yöneliktir. Bu stratejiler, "Böl-Parçala-Yönet" taktiğini uygulayarak, bölge ülkelerini içerden zayıflatma ve böylece İsrail'in stratejik avantajlarını artırma hedeflerini taşır.

Bu tarihsel ve stratejik bağlamda, Arap Baharı sonrasında yaşanan iç savaşlar ve çatışmalar, yalnızca içsel faktörlerle değil, aynı zamanda uluslararası güçlerin bölgesel politikalarıyla da şekillenmiş durumdadır. Bu bağlamda, bölgedeki mevcut siyasi ve sosyal krizlerin anlaşılması için, bu tür uluslararası doktrinlerin ve planların rolünün de dikkate alınması önemlidir.

İran-İsrail geriliminin uzun yıllara dayanan tarihi, çatışma ortamının giderek artmasına rağmen, dünya genelinde bir dünya savaşı çıkma olasılığını zayıflatmaktadır. Ancak, bu gerilim ve çatışma ortamı, İsrail'in Gazze'de uzun süredir devam eden operasyonları ve İran'ın gösterişe dayalı askeri ve siyasi tavrıyla birlikte daha karmaşık hale gelmektedir.

İsrail, Gazze'de yıllardır süren operasyonlarıyla milyarlarca dolarlık zarara ve binlerce Müslümanın ölümüne yol açmıştır. Bu durum, uluslararası kamuoyunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin eylemlerini sert bir şekilde kınayan tepkilere neden olmuştur. Ancak, İsrail, kendini savunma hakkını vurgulayarak, anti-semitizm suçlamaları üzerinden mağduriyet edebiyatı yapmaya ve haklılığını göstermeye çalışacaktır.

Öte yandan, İran'ın Hamas'ı savurarak kendini haklı gösterme çabaları, dünya kamuoyunda ciddi bir itibar kaybına neden olmuştur. İran'ın bu stratejik hatası, Hamas'ın Gazze'de yaptığı gibi, İran'ın da kendi haklılığını haksız hale getirmesine sebep olmuştur. Aslında, İran, daha etkili bir strateji izleyerek İsrail'in askeri ve istihbarat üslerine ve enerji tesislerine sabotaj yapabilir ve Mossad ajanlarını ve üst düzey subaylarını etkisiz hale getirebilirdi. Ancak, bu tür bir etkili strateji yerine, gösterişe dayalı tehditler ve sert söylemlerle hareket eden İran, uluslararası kamuoyunda haklılığını savunma konusunda zorlanmaktadır. Bu durum, İran'ın krizleri çözme ve bölgesel istikrarı sağlama konusundaki başarısızlığını daha da derinleştirmektedir.

İran’ın SİHA’lar ile İsrail’e saldırmasına rağmen Demir Kubbe gibi birçok gelişmiş  hava savunma sistemleri ile engellenen askeri araç ve füzelerinin şovmenliğini yapmasının yanı sıra Şia destekli birçok milis kuvveti ve paramiliter örgütleri Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan’da organize etmesi, nükleer bir potansiyele sahip olması ile caydırıcı bir güç ortaya koyması İsrail’e karşı yaptığı başarısız misillemeleri örtmekte ve bölgesel bir güç olduğunu ispat etmektedir.

Değerlendirme ve Politika Önerileri

Günümüzdeki dış politika bağlamında, İran'ın tarihine ve bölgesel rolüne odaklanarak, özellikle 1800'lerden itibaren İran'ın dış ilişkilerini ve iç dinamiklerini inceledik. Bu analizde, İran'ın hanedanlar üzerinden evrimi ve bölgesel güç olma süreci incelenmiş, aynı zamanda Batı'nın İran üzerindeki stratejik hedefleri de ele alınmıştır. İran-İsrail çatışmasından kısa bir süre önce, Belucistan bölgesindeki önemli petrol ve maden rezervlerine sahip olan yerlerde, Sünni Ceyş el-Adl örgütünün Şii ve Nusayri topluluklara karşı sert bir tutum sergilemesi nedeniyle, İran ve Pakistan arasında karşılıklı misillemeler doğrultusunda kısa bir çatışma yaşandı. Bu tür askeri faaliyetlerin altında, genellikle etnik grupların kışkırtılması ve enerji ile maden kaynaklarının kontrolü yatmaktadır.

Emperyal ve Siyonist güçler, bu bölgelerdeki enerji ve maden sahalarını ele geçirmek için kukla yönetimler oluşturma eğilimindedirler. Ancak, bu yönetimlere karşı çıkanlar genellikle dışlanır ve alternatif yöntemler aranır. Bu süreçlerde, bölgesel istikrarsızlık ve çatışma ortamları yaygınlaşabilir. Sonuç olarak, İran'ın bölgesel güç olma hedefleriyle çatıştığı bu dinamikler, uluslararası ilişkilerdeki önemli bir role sahiptir. Bu tür çatışmaların çözümü için, bölgesel aktörler arasında diyalog ve iş birliği önemli bir unsur olarak öne çıkmaktadır.

Uluslararası Strateji ve Düşünce Kuruluşları, özellikle İngiliz merkezli Chatham House gibi kuruluşlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da gerçekleşen devrimler sonrasında yönetimlerin alternatiflerini oluşturmak adına eski hanedan mensuplarıyla istihbarat düzeyinde görüşmeler yaparak kendi gizli servislerine bilgi aktarma eğilimindedirler. Bu, kendi hegemonyaları altında yeni kukla rejimlerin tasarlanmasını amaçlamaktadır.

İstihbarat faaliyetleri, yalnızca açık kaynaklar (OSINT), kapalı kaynaklar (CSINT) ve askeri kaynaklar (MINT) ile sınırlı değildir. MI6, DGSE ve CIA gibi istihbarat kuruluşlarına bağlı derin devlet aktörleri, bir ülkenin sınırlarından etnik yapısına, ekonomisinden ziraatına kadar geniş kapsamlı stratejik bilgi toplamaktadır. Bu bilgiler, uluslararası politika ve güvenlik stratejilerini şekillendirmede önemli rol oynamaktadır.

Bu kuruluşlar, medya aracılığıyla halkın algısını manipüle ederek belirli bir politik yöne doğru baskı yapabilirler. Örneğin, Libya'da tekrar monarşiye dönüş fikri veya Kaddafi döneminde devrilen Senusi Hanedanı mensuplarının yeniden iktidara gelmesi gibi senaryoları tartışma konusu yaparak, kendi çıkarlarına uygun bir rejimin oluşturulmasını teşvik edebilirler.

Bu tür kuruluşlar, bölgesel istikrar ve güvenliği sağlama iddiasıyla, aslında kendi çıkarları doğrultusunda belirli ülkelerin yönetimlerini manipüle etmeye çalışmaktadır. Bu durum, uluslararası ilişkilerdeki güç dengelerini etkileyen önemli bir faktördür ve bölgesel istikrarı tehlikeye atabilir.

İsrail'in varlığıyla birlikte, coğrafyada süregelen istihbarat savaşları ve alternatif kukla yönetimler arayışı devam edecektir. Bu süreçte, özellikle İsrail'in bölgesel etkisi ve güvenlik politikaları doğrultusunda, bölgedeki liderlik yapılarına müdahale edilmesi ve istikrarsızlık yaratılması gibi stratejiler sıklıkla uygulanmaktadır. Örneğin, Humeyni'nin İran'da kurduğu İslam Cumhuriyeti yönetimine karşı, İsrail destekli uluslararası aktörlerin, eski Kaçar ve Pehlevi Hanedan üyeleriyle görüşerek yeni rejimlerin tasarlanması gibi çabaları olabilir. Bu görüşmeler, sözde demokrasi veya krallık gibi kavramlar altında Libya'daki gibi dizayn edilen rejimlerin oluşturulmasına yönelik olabilir.

Bu tür manipülatif müdahaleler, bölgedeki istikrarı ve halkların kendi kaderlerini belirleme hakkını ciddi şekilde zedeleyebilir. Ayrıca, bu yaklaşım, bölgedeki gerginlikleri artırarak çatışma riskini artırabilir ve bölgesel güvenliği tehlikeye atabilir. Bu nedenle, uluslararası toplumun bu tür müdahalelere karşı dikkatli olması ve demokratik süreçlere saygı gösterilmesi önemlidir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin, Misak-ı Milli sınırlarına ulaşma ve Osmanlı'dan kopan topraklardaki bölgesel gücünü artırma hedefi doğrultusunda Türkmeneli coğrafyasında derin planlar ve tampon devlet stratejileri uygulaması oldukça önemlidir. Özellikle gelecek dış göçlere karşı önlem almak ve bölgede etkili bir kontrol sağlamak için askeri harekatlar ve hidrokarbon keşfi için arama ruhsatı alınması gerekmektedir. Benzer bir stratejiyi İsrail, Golan Tepeleri'nde uygulamaktadır.

İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki stratejisi gibi, Türkiye'nin de kendi sınırlarını korumak ve irredentist toprak hedeflerine ulaşmak için daha fazla çaba sarf etmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, Türkiye'nin özel kurumları, kontra-kriz altında özel ve spesifik çalışmalar yaparak senaryolar ve misillemeler geliştirmelidir. Bu çalışmalar, Türkiye'nin bölgesel güvenliğini sağlamak ve stratejik çıkarlarını korumak için kritik öneme sahiptir. Türkiye'nin bölgesel hedeflerine ulaşabilmesi için, bu tür özel çalışmaların yanı sıra diplomatik ve askeri alanlarda da etkin bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir. Böylelikle, Türkiye'nin bölgedeki etkinliği artırılabilir ve ulusal çıkarlarını korumak adına daha güçlü bir konum elde edilebilir.

Kaynaklar

  1. https://www.voltairenet.org/article220715.html
  2. https://www.turksam.org/detay-iran-pakistan-iliskileri-baglaminda-belucistan-meselesi
  3. https://www.turksam.org/detay-iran-israil-gerilimi
  4. Karadeniz, Y., (2019). İran’da Nasırüddin Şah ve Muzafferüddin Şah Dönemlerinde İngiltere ve Rusya’ya  Verilen İmtiyazlar (1848-1906), Asia Minor Studies, Cilt, 7 Sayı 2, 231-243
  5. https://foreignpolicy.com/2021/06/23/libya-constitutional-monarchy-elections-proxy-war/

 

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve TÜRKSAM'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.