Kurumumuz Bünyesinde Stajyer Alınacaktır.

13 Şubat 2023

Staj Başvurusu
Kurumumuz Bünyesinde Grafik Tasarım Uzmanı Alınacaktır!

13 Mart 2023

İş Başvurusu
DUYURULAR
Dış Politika Aracı Olarak Rusça: Türk Cumhuriyetleri Örneği

Eski Sovyet coğrafyasında Rusça’nın kullanılmasının Rusya için taşıdığı önemin anlaşılması için 10 Ocak 2000’de yayınlanan Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti’ne bakmak yeterlidir. Bu konseptte “Çok uluslu Rusya Federasyonu’nun bütün halklarının manevi bütünlüğünü sağlayan bir faktör ve BDT üyesi ülkelerin halkları arasında bir iletişim vasıtası olarak Rus dilinin rolünü muhafaza etmeden toplumun manevi yenilenmesi mümkün değildir” denmektedir.[1] Aslında bu konu bölgesel boyutta incelendiğinde Rusya Federasyonu dışında Rus dilinin bir iletişim dili (bazen de Kırgızistan örneğinde olduğu gibi resmi dil) olarak kullanılması ve Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti’ne girmesi Rusya’nın, yakın çevresinde bir baskı ve entegrasyon aracı olarak “dil” unsurunu nasıl kullandığını göstermektedir.[2]

Herkes Rusça konuşmaya başladığı anda, komünizm kurulmuş olacaktır.

Nikita Kruşçev

Rusça, Rus dış politikası içerisinde önemli bir dış politika aracı olarak kullanılmaktadır. Ancak son yıllarda Rusya’nın yakın çevresinde Rusça kullanım oranı giderek azalmaktadır. Bu gelişmeler bir dış politika aracı olarak kullanılan Rusça’nın Rus dış politikası içerisindeki yerini de zayıflatmaktadır. 2002 yılı içerisinde Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı’nca hazırlanan “Dünyada Rus Dili” isimli bir raporda Rus diplomasisinin Rusça’nın bugünkü durumuna kayıtsız kalamayacağı belirtilmektedir.[3] Moskova bu arada Rusya Federasyonu içerisinde de Rusça’yı korumak için bazı tedbirler almak durumunda kalmıştır. Bu amaçla 2000 yılında oluşturulan Rus dili Konseyi özellikle Rusça’nın yanlış kullanımını önlemeyi ve Rusça’ya karşı yabancı dillerin özellikle de İngilizce’nin baskısını azaltmayı hedeflemektedir.[4] Diğer yandan 10 Ekim 2002 tarihinde SSCB sonrası Rusya Federasyonu’nda yapılan ilk sayımda federasyon vatandaşlarına sorulan 'Rusça biliyor musunuz' sorusu Rusya’nın yeni dönem de Rusça’ya verdiği önem açısından dikkat çekicidir.[5]

Son 10 yılda başta eski Sovyet cumhuriyetleri olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde Rus diline olan ilgi bir genelde azalırken, Türkiye gibi bazı ülkelerde ise artış eğilimi göstermiştir.[6] Rusça’nın kullanım oranının özellikle de eski SSCB ülkelerinde azalmasında milliyetçilik ve Rusça konuşan nüfusun göç etmesi gibi faktörler etkili olurken, bazı üçüncü dünya ülkelerinde eski Sovyet bloğunun dağılmasıyla çöken ideolojik mit bu ülkelerde Rusça’ya olan ilgiyi azaltmıştır.[7] Ancak buna rağmen Türkiye gibi bazı ülkelerde ise Rusya Federasyonu ile artan ekonomik, ticari ve turistik ilişkiler sebebiyle Rus diline olan ilgi hızlı bir biçimde artırmıştır. Diğer yandan BDT ülkelerinde genelde Rusça’ya ilginin azalmasına rağmen yerel milli dillerin yanı sıra İngilizce, Almanca, Türkçe ve Korece’ye olan ilgi ise sürekli bir oranda artmaktadır.

Gorbaçov’un Sovyetler Birliği’ni yıkılma sürecine götüren Glastnost (Açıklık) ve Prestroyka (Yeniden yapılanma) politikaları Sovyet halklarında uyandırdığı bağımsızlık duyguları ile beraber geniş bir yelpazede ele alınabilecek özgürlükler de getirmişti. Bu özgürlükler içerisinde en çok değer bulanlarından birisi de hiç şüphesiz ki, dil özgürlüğü idi. Bağımsızlık çabalarıyla özdeşleşecek biçimde gelişme gösteren öze ve dile dönüş çabaları eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra sistemli hale gelmiş ve bu ülkede yaşayan Ruslar giderek dil sorunuyla karşılaşır hale gelmişlerdir. Diğer yandan bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerin birçoğunda yaşanan etnik milliyetçilik ve kötüleşen ekonomik duruma paralel olarak baş gösteren işsizlik sorunu ve bu ülkedeki Ruslara karşı olan davranışların bozulması sebebiyle Rusya dışındaki Rusların kendilerini yıllardır yaşadıkları bu ülkelerde birer yabancı gibi hissetmeye başlamalarına sebep olmuştur. İşte yaşanan bütün bu sorunlardan sonra Rusya Federasyonu ülke dışındaki etnik Ruslar için bir çekim merkezi oluşturmaya başlamıştır. Bu ise bu ülkelerde yaşayan etnik Rusların kitleler halinde Rusya’ya doğru göç etmeleriyle neticelenmiştir.

Rusların bölgeyi terk etmesi ve “kendi kültürüne dönüş” politikaları çerçevesinde, Türk Cumhuriyetlerinin devlet ofislerinde, okullarda ve basın organlarında Rusça yerini gittikçe artan bir hızla yerel dillere bırakmaktadır. Rusça eğitim gören sınıflardaki öğrencilerin sayısı bağımsızlığın ilk yıllarındaki heyecanla bir miktar azalma gösterse de sonra yeniden bazı cumhuriyetlerde artış eğilimi içerisine girmiştir. Ancak Rusça’ya yeniden gösterilen bu ilginin en önemli sebeplerinden birisi ders kitaplarının ve yardımcı kaynakların çoğunun halen Rusça olması ve yeni ders kitaplarının Rusya’dan getirilmesinin maliyetinin daha ucuz olmasıdır. Bir diğer husus olarak da eğitim çevresinde “Rus sektörü” olarak bilinen Rusça eğitim verilen okullardaki eğitim seviyesinin ve kalitesinin diğer (yerel sektör) okullardakine göre hem öğretmen ve hem de öğrenci açısından daha kaliteli olduğuna olan inancın devam etmesidir.[8]

Ancak Putin sonrası değişen Rus dış politikasının birçok parametresi gibi BDT ve bu ülkelerde yaşayan etnik Ruslara karşı da bir politika değişikliğine gidilmiştir. Bu yeni politika ile Rusya dışındaki Rusların bulundukları ülkelerde muhafazası ve bunların Rus dış politikasının aktif araçları olarak kullanılması benimsenmiştir. Bu sebeple Duma, Rusya'da yeni vatandaşlık yasası çıkararak Rusya vatandaşlığına geçilmesi şartlarını zorlaştırmıştır.[9]

Rusya Federasyonu “Yakın Çevre Stratejisi”ni uygulama dinamikleri açısından eski Sovyet cumhuriyetleri içerisinde bulunan Rus ve Slav etnik nüfusunun Rusya ile daha sıkı bağlar kurması üzerinde yoğunlaştırmıştır. Zira bu strateji içerisinde bulundukları ülkeler içerisindeki Rus etnik nüfusu, Rus dış politikasının aktif öğeleri arasında yer alacak ve Rusya ile ikili ilişkilerde belirleyici unsurlardan birisi olacaktır.[10] Bu strateji Rusya’nın ilişkilerinin bozulduğu cumhuriyetler için neredeyse meşru müdahale nedeni bile olmaya başlamıştır. Rusya dışındaki Ruslar zaman zaman iç politika malzemesi bile yapılmış ve iç politik hesaplaşmalarda iktidar ile muhalefet arasında eski Sovyet cumhuriyetlerindeki Ruslara sahip çıkılmadığı konusunda suçlamalara konu teşkil etmiştir.

Rus dili, Rusya’nın eski Sovyet cumhuriyetlerine karşı uyguladığı geniş kapsamlı kültür politikasının en önemli dinamiği durumundadır. Bu politika içerisinde Rusya’da eğitim gören yerel elitler ile bu ülkelerde yaşayan Rus kökenli ülke vatandaşları ve diğer azınlıklara mensup olmakla beraber Rusça konuşan etnik gruplar temel hedef alınmakta ve izlenen politikalarda bu unsurlara başat roller verilmektedir.

BDT’nin Kurulması ve Rusya Dışındaki Ruslar Meselesi

1991 yılı Sovyetler Birliği tarihinde çok hızlı ve inanılmaz gelişmelerin yaşandığı bir yıl olmuştur. Gorbaçov’un “glastnost” ve “perestroyka” politikalarının Sovyetler’i dağılma sürecine soktuğunun anlaşılmasıyla, Sovyet yöneticileri büyük bir panik içerisinde “imparatorluğu” kurtarma arayışına girmişlerdir. Bu arayışlar sürerken yıllarca “Gulag Takımadaları”nda sürgün hayatı yaşayan ve ardından Sovyet vatandaşlığından çıkarılan Soljenitsin’in bir süre önce Sovyet kamuoyuna sunduğu “Slav Birliği” teklifi hatırlanmıştır.[11] Bu düşünce ile önce Slav cumhuriyetlerinin birliğinin sağlanması ve ardından diğer cumhuriyetlerin Rusya’ya bir külfet getirmeyecek şekilde gevşek bağlarla bu birliğe entegrasyonunun sağlanması amaçlanmıştır.

Ağustos 1991’de Mihail Gorbaçov’un hazırladığı yeni Konfederasyon teklifi daha gündeme gelmeden dönemin Rusya Federasyonu Komünist Partisi Genel Sekreteri olan Boris Yeltsin kişisel komplekslerinin de etkisiyle yeni bir birlik teklifi ileri sürmüş ve SSCB’yi resmi olarak sona erdiren adım atılmıştır.[12] 8 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin üç Slav cumhuriyeti Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Beyaz Rusya liderleri Beyaz Rusya’da “Belojevskaya Puşa”da[13] bir araya gelerek Sovyetler Birliği’nin resmen dağıldığını ve bunun yerini alacak yeni bir birliğin “Bağımsız Devletler Topluluğu”nun (BDT) kurulduğunu açıklamışlardır.[14] Anlaşma ile SSCB'nin 'uluslararası hukukun sübjesi ve jeopolitik realite olarak ortadan kalktığı' ilan edilmiştir.[15] Ancak Sovyetleri kuran Slav unsurlar imparatorluğu yıkan bu adımı attıklarında diğer eski Sovyet ülkelerinin bu birliğe katılacaklarından emindiler.[16] Nitekim çok geçmeden yanılmadıklarını gördüler.

Zira, Orta Asya cumhuriyetleri liderleri 12 Aralık’ta Aşkabat’ta bir araya gelerek “bu birliğin etnik ve dini temellere dayanmaması gerektiğini belirtmiş ve bu topluluğu destekleyeceklerini” bildirmişlerdir.[17] Böylece Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla gönülsüz de olsa kendilerini bir anda bağımsız olarak bulan Orta Asya ülkeleri kurulan Slav birliğine katılma kararı almıştır.[18] 15 Aralıkta SSCB’nin son Devlet Başkanı Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından Baltıklar ve Gürcistan dışındaki eski Sovyet cumhuriyetleri 21 Aralık’ta Kazakistan’ın o zamanki başkenti Almatı’da toplanarak BDT’nin kuruluş bildirgesi olan “Almatı Deklerasyonu”nu imzalamış ve BDT’yi kurduklarını ilan etmişlerdir.[19] 11 eski Sovyet devletinden oluşan topluluğa son olarak Aralık 1993’te Gürcistan da katılarak topluluk üye sayısını 12’ye yükseltmiş ve Baltıklar dışındaki tüm cumhuriyetler yeni birliğin içerisinde yer almışlardır. Kurucu üyeler bu anlaşma ile resmen Sovyetler Birliği’nin iç ve dış sorumluluklarını kabul ettiklerini ve eski imparatorluğun mirasçısı olduklarını tasdik etmiştir. Böylece eski Sovyet imparatorluğu yerine 12 bağımsız devletten oluşan yeni bir uluslararası kuruluş ortaya çıkmıştır.[20]

BDT her ne kadar Baltıklar dışındaki eski Sovyet cumhuriyetleri tarafından kurulmuşsa da bu topluluğun kurulmasında ve bir kimlik kazanmasında Rusya başat rol üstlenmiştir. Sovyetler Birliği’nde baskın unsur olan Rusya, aynı rolünü BDT içerisinde de sürdürmüştür. Rusya’nın BDT ile ilgili çabalarının anlaşılır sebepleri bulunmaktadır.[21] Eski Sovyet cumhuriyetleri daha gevşek bağlarla bu topluluk içerisinde yer alsalar da BDT, Rusya’nın yakın çevresindeki hegemonyasını sürdürmesi için en önemli araç durumunda olmuştur.[22] Rusya Federasyonu’nun milli güvenliğini ve dış politikasını düzenleyen konseptlere bakıldığında bu husus daha iyi anlaşılmaktadır.

23 Nisan 1993’de yayınlanan Rusya Federasyonu Dış Politika Konsepti’nde Rusya’nın eski Sovyet alanına yönelik amaçları şöyle tanımlanmıştır: Yeni bağımsız ülkelerle siyasi, ekonomik ve askeri işbirliğini BDT çerçevesinde ve ikili ilişkiler bazında derinleştirmek, BDT altyapısını güçlendirmek, bütün yeni bağımsız devletlerde Rus vatandaşlarının haklarının korunması, BDT sınırlarının ortak korunması, BDT barış gücünün oluşturulmasıdır.[23] 22 Haziran 2000’de yeniden oluşturulan Rusya Federasyonu Dış Politika Konsepti’nde de 1993’de yayınlanan ilk konseptte olduğu gibi “bölgesel önceliklere” büyük önem verilmiştir. Yayınlanan bu son belgede de Rusya Federasyonu dışında yaşayan “soydaşlar” ile ilişkilere özel bir önem atfedilmiş, Rusya Federasyonu dış politikasının öncelikli sahası olarak BDT üyesi ülkelerle olan ikili ve çok taraflı ilişkilerin ülkenin milli güvenlik ihtiyaçları ile uyum içerisinde olması gerektiği belirtilmiştir.[24] Nitekim bu hususu Putin’in açıklamalarında da görmek mümkündür. Başkan Putin BDT liderlerinin Soçi’deki gayri resmi toplantısında yapmış olduğu açıklamada “Rus Dış Politikası’nda bir numaralı öncelik BDT’ye verilmiştir” demiştir.[25]

Diğer yandan 10 Ocak 2000’de yayınlanan Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti’nde “BDT içerisindeki bütünleşmenin zayıflaması” Rusya’nın milli güvenliğine yönelik en önemli tehditler arasında gösterilerek, Rusya’nın BDT ile olan ilişkilerine verdiği önem vurgulanmıştır.[26] Rusya Federasyonu’nun BDT içerisinde son dönemlerde büyük önem verdiği hususların başında BDT ülkelerinde Rusça’nın yaygın olarak kullanılmasının sağlanması stratejisi ile bu ülkelerde Rusçaya bir resmi kimlik kazandırma çabaları gelmektedir. Bu statü girişimlerine bir kurumsal yapı olarak BDT’nin kendisinden başlanılmıştır. Rusya Federasyonu’nun önerisi ile BDT ülkeleri bütün üye ülkelerin Rusçayı kullanabilirlik oranı göz önüne alınarak Rusça BDT’nin resmi dili olarak kabul edilmiştir. Nitekim Rusya, eski Sovyet cumhuriyetlerinde Rus dilinin yaygın olarak kullanılması ve Rusça’ya Kırgızistan’da olduğu gibi resmi dil (devlet dil devlet dili statüsünden farklıdır) statüsünün verilmesi için çaba harcamaktadır.[27] Ancak bütün bu çabalara rağmen eski BDT ülkelerine bakıldığı vakit bu ülkelerden sadece Beyaz Rusya’da, Rusça’ya Belorusça’nın yanında “devlet dili” statüsü verildiği görülecektir. Bunun yanında Kırgızistan, Moldova, Tacikistan, Türkmenistan ve Kazakistan (1995 Anayasasında) Rusça’ya resmi olarak “iletişim dili” statüsü verirken Kırgızistan Mayıs 2000’de Rusça’ya “resmi dil” statüsü sağlamıştır.[28] Aslında eski BDT ülkelerinin birçoğunda Rusça’ya iletişim dili statüsünün verilmesi Rusya açısından bir başarı sayılabilir.

Azerbaycan’da Rus Dilinin Bugünkü Durumu

Azerbaycan vatandaşlarının yaklaşık yüzde 70’i Rusça’yı kullanabilmektedir. Bu ise Azerbaycan nüfusunun ortalama 5,5 milyonuna tesadüf etmektedir. Rusça konuşan bu nüfus içerisinde yaklaşık 150 bin etnik Rus ve 700 bine yakın Dağıstan kökenli veya diğer etnik azınlığa mensup Azerbaycan vatandaşları da bulunmaktadır.[29] Rusça, Azerbaycan’da herhangi bir resmi statü kazanamamıştır. Ancak, bu dil pratikte Rusçadaki ifadesiyle “Mejnasionalnogo Obşeniyu” yani ülke içerisinde yaşayan halklar arası “iletişim dili” fonksiyonunu ifa etmektedir.

Eski SSCB ülkeleri içerisinde ilk defa 25 Aralık 1991’de Azerbaycan’da alınan bir kararla o zamana kadar kullanılan Rus Kril alfabesi yerine Latin alfabesinin kullanılması kararının alınması ve ardından Azerbaycan’da Devlet Başkanı Elçibey’in, 22 Aralık 1992’de “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Dili Hakkında” imzaladığı kanun ile bu ülke diline “Türk Dili” statüsü verilmiştir. Ancak Haziran 1993’te Elçibey’in bir darbe ile görevinden uzaklaştırılmasıyla iktidara gelen Haydar Aliyev’in özel çabalarıyla Kasım 1995’te kabul edilen Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yeni Anayasası’nın 23. maddesinde devlet dilinin ismine “Azerbaycan Dili” denilmiştir.[30] Azerbaycan Dili’nin ülkede güçlendirilmesi yolunda bazı adımlar atılarak Rusça bu ülkede “yabancı dil” statüsüne sokulmuştur. Bu çerçevede ülkenin Rusça eğitmenlerini hazırlayan köklü üniversitelerinden birisi olan Azerbaycan Pedogoji Üniversitesi’nin, Yabancı Diller Üniversitesi ile birleştirilerek Rusça’nın yabancı dil statüsü dolaylı olarak resmileştirilmiştir. Gerek ülkede Rusça’ya resmi dil statüsü kazandırılması çabaları ve gerekse de Devlet Başkanı Aliyev’in imzaladığı bir ferman ile 31 Ağustos 2001’den itibaren bütün basın yayın kuruluşlarına Latin Alfabesi’ni kullanma zorunluluğunun getirilmesi, diğer yandan da ülkede Rus etnik nüfusun sayısının giderek azalması Azerbaycan’da Rusça’ya bir gelecek kazandırılması çabalarını zora sokmuştur. Ancak bugün itibariyle Rusça’nın ülkedeki itibarlı durumuna da değinmekte fayda görülmektedir.

Azerbaycan’ın bağımsızlığının ilk yıllarında artan milliyetçilik duyguları, 20 Ocak 1991’de Sovyet askerlerinin Bakü’deki olayları kanlı bir biçimde bastırmaları ve yitirilen Karabağ savaşında Rusların birinci dereceden kabahatli görülmesi bu ülkede Rusça’ya olan ilgiyi dramatik bir şekilde azaltmıştır. Ancak daha sonra Aliyev döneminde Rusya Federasyonu ile ilişkilerin yeniden normalleşmesi ve eski duyguların bilinen sebeplerle törpülenmesi bu ülkede Rus diline olan ilgiyi tekrar arttırmıştır. Aliyev döneminde Rusça eğitim veren orta öğretim okullarının sayısında bir artış yaşanmıştır. Bu okullarda esasen Rusya’dan getirilen kitaplar kullanılmakta ve öğrencilere Rus devletinin vatanseverleri olmaları için eğitim verilmektedir. Eğitim alanında ki Rus kültürü etkinliği yüksek öğrenim alanında da sürdürülmektedir. Ülkede Sovyet döneminde Rus dili öğretmenleri yetiştiren üniversite Slavyan Üniversitesi ismi ile faaliyetini sürdürmektedir. Ayrıca ülkenin en köklü üniversitesi olan Bakü Devlet Üniversitesi, Azerbaycan Devlet Tıp Üniversitesi ve benzeri yüksek öğretim kurumlarında Azerbaycanca eğitimin yanı sıra tamamen Rusça eğitim veren bölümler de faaliyetini halen sürdürmektedir. Bunun dışında ister bu kurumlar isterse de yeni kurulan üniversitelerin Rusya’da basılan kitapları kaynak olarak çok yaygın biçimde kullandığını da belirtmek gerekir.[31]

2002 yılı itibariyle Azerbaycan’da eğitimlerini Rusça sürdüren öğrencilerin sayısı 125 bin civarındadır.[32] Bu ise toplam öğrenci sayısının yüzde 13’üne tekabül etmektedir. Ülkedeki toplam 2,783 ilköğretim okulundan ise 379’unda her iki sektörde de (Azerbaycan ve Rus) eğitim yapılmaktadır. Sadece Rusça eğitim yapılan ilköğretim okullarının sayısı 29 adettir. 18 yüksek öğretim kurumunda, 19 Rusya yüksek öğretim kurumlarının Azerbaycan şubelerinde ve 38 meslek lisesinde yaklaşık 20 bin öğrenci eğitimini Rusça yapmaktadır. Putin’in özel bir önem vererek 9-11 Ocak 2001’de Azerbaycan ziyareti sırasında açılışını yaptığı Bakü Slavyan Üniversitesi’nde ise yaklaşık 400 öğrenci eğitimini Rusça sürdürmektedir. Üniversitelerde okuyan öğrencilerin toplam yüzde 25’i Rusça eğitim görmektedir. Rus sektöründe okutulan kitapların büyük bir kısmı Rusya’dan getirilmekte ve bu kitapların içeriği Rusya tarafından hazırlanmaktadır. 2001 eğitim yılında Rus sektörü için Rusya’dan Azerbaycan’a toplam 112 bin ders kitabı getirilmiştir. Dolayısıyla da Azerbaycan’daki eğitim sisteminin milliliği tartışmalı hale gelmektedir. Yıllarıdır tartışılan ancak bir türlü kanunlaşamayan yeni eğitim yasa tasarısı eğitim sistemini millileştirmeyi öngörmemektedir. Yasa tasarısının 7. maddesi devlet eğitim kurumlarında “Azerbaycanca’nın yanı sıra diğer dillerin (yani Rusça’nın) da kullanılmasına izin vermektedir.[33]

Genelde bütün eski Sovyet cumhuriyetlerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da yaklaşık son on yıldır Türkiye ve Batıya eğitim almak amacıyla giden genç elit kesim doğal olarak bir süre sonra bu ülkelerinin yönetimlerinde söz sahibi olmaya başlayacaklardır. Bu da eskiden Rusya’da eğitim alan ve kendisini Moskova’ya daha yakın hisseden üst elitlerin yerini zamanla Batı yanlısı kesimlere bırakacağını göstermektedir. Bu sebeple Rusya Milli Eğitim Bakanı Vladimir Filipov, Nisan 2002’de Azerbaycan ziyareti sırasında Rusya’da eğitim almak için Azerbaycan’a ayrılan kotanın 2002 yılı için 24’ten 70’e çıkarıldığını açıklamıştır. Yine Eğitim Bakanı ülkesinin bütün masrafları karşılaması kaydıyla Rusya-Azerbaycan Üniversitesi açmak isteklerini Azerbaycan tarafına bildirmiştir. [34]

Rusça’nın eski SSCB ülkelerinde yaygın olarak kullanılması için Devlet Başkanı Putin’in eşi Ludmila Putin’in başkanlığını yaptığı Rus Dili Merkezi, Uluslararası Rusça Olimpiyatları düzenlemiş ve Azerbaycan’dan bu yarışmada derece kazananlara Rusya’da istedikleri okullarda parasız eğitim alma imkanı tanınmıştır.[35] Rusça’nın korunması ve geliştirilmesi için aslında hem devlet başkanı ve hem de eşinin ciddi uğraşlar verdiği gözlemlenmektedir. Özellikle de BDT ve/veya BDT ülkelerine yapılan ziyaretlerde Başkan Putin devlet başkanlarından ülkelerinde Rusça’ya ilgi göstermeleri ricasında bulunurken eşi Ludmila Putin’de bir yandan başkanlığını yaptığı Rus Dili Merkezi vasıtasıyla birtakım faaliyetlerde bulunurken diğer yandan da devlet başkanlarının eşleri ile Rusça’nın korunmasına yönelik bazı organizasyonlar yapma girişimlerinde bulunmaktadır.[36]

Rusya Federasyonu’nda yaşayan ve miktarı yaklaşık 2 milyon olarak tahmin edilen Azerbaycanlıların da birçoğunun Rusça konuştuğu dikkate alınırsa ülkede Rusça konuşanların sayısının hiç de azımsanamayacak ölçülerde olduğu ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’nin Azerbaycan’ın toplumsal ve kültürel yaşamında önemli bir yer edinmesine rağmen, Rusya söz konusu alanlarda ağırlığını sürdürmektedir. Bakü’de özellikle de entelektüel kesimlerde Rusça egemenliği sürmektedir. Bakü gençliği ve aydınlarının bir kısmı ile orta ve üst kesim günlük yaşamda bile halen Rusça konuşmaktadır. Bu kesimler arasında Azerbaycanca[37] hala “entelektüel dil” olarak algılanmamakta, İstanbul Türkçesi ise kullanılmamaktadır.[38] Türkiye’de öğrenim görüp Azerbaycan’a dönen Azerbaycanlı öğrenciler ise kaderleriyle baş başa bırakılmıştır. Ancak yine de ümit verici bazı gelişmeler de yaşanmaktadır. Özellikle bir kısım Türk televizyonlarının Azerbaycan’da izleniyor olması bu ülkede lehçesini İstanbul lehçesine yakınlaştırmaya başlamıştır.

Günümüzde Rusça konuşmak ve Rus kültürünü almak “Batılı olmak” olarak algılanmaya başlanmıştır. Çağdaşlık, Batılılık, Avrupalılık Ankara’dan (veya İstanbul’dan) ziyade Moskova üzerinden Bakü’ye gelmektedir.[39] Nitekim Putin, Bakü hava alanındaki karşılama töreninde Azerbaycan Türkçesi ile “Salam asker” sözlerinin dışında bu dili hiçbir şekilde kullanmamıştır.[40] Putin, Azerbaycan parlamentosundaki Rusça konuşmasını tercüme etmedikleri için ve genelde Azerbaycan’da Rus diline gösterilen saygı için de Aliyev’e teşekkür etmiştir.[41]

Azerbaycan’ın basın yayın organları üzerinde de Rusça’nın ciddi etkisi bulunmaktadır. Ülkede kayıtlı 493 basılı yayın organından yaklaşık 50 adedi Rusça yayınlanmaktadır. Ülkenin en ciddi ve en geniş tirajlı gazeteleri Rusça yayınlanmaktadır. Rusya’da basılı Rusça dergi ve gazetelerinin büyük çoğunluğu Azerbaycan’da satılmakta ve alıcı bulmaktadır. Azerbaycan’da bilim alanındaki yayın yetersizliği Rusya’da basılan kitaplarla doldurulmaktadır. Bu arada özellikle Bakü’de Rusça eğitim almış gözardı edilemeyecek sayıda aydının ve politikacının ülkenin siyasal, ekonomik ve kültürel hayatında etkin olduğunu da belirtmek gerekir. Azerbaycan’a Rusya kanallarından üçü ORT, RTR ve NTV kesintisiz yayın yapmaktadır.[42]

Ülkenin kültür hayatı da büyük oranda Rusya’ya endekslenmiş durumdadır. Rusya’da dublajı yapılan filmler maliyetlerinin yeniden yerel dillere tercümesinden daha ekonomik olması sebebiyle televizyonlarda ve sinemalarda sıkça gösterilmektedir. Internet bağlantıları genelde Rusya üzerinden sağlanmakta ve Azerbaycan’da kullanılan geçerli Internet dili, tabiatıyla Rusça olmaktadır. Diğer Türk cumhuriyetlerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da teknoloji dili olarak Rusça geçerliliğini sürdürmeğe devam etmektedir.

Kazakistan’da Rus Dilinin Bugünkü Durumu

Kazakistan, Rusya Federasyonu dışında Rusça’nın en çok konuşulduğu ülkelerden birisidir. 30 Ağustos 1995’de kabul edilen Kazakistan Anayasası’nda ülkedeki resmi/özel kurum ve kuruluşlar ile diğer yerel organizasyonlarda Rusça Kazakça ile eşit statüde kullanılacaktır denmektedir.[43] Ancak Kazakistan’da sürdürülen millîleştirme politikasının bir sonucu olarak 11 “Haziran 1997’de Nazarbayev tarafından imzalanan “Kazakistan Devleti’nin Dili Hakkında” kanun ile “Kazakça” ülkede resmî dil olmuştur. Ayrıca bu husus Kazakistan’ın anayasasında da yer alarak anayasal güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 7. maddesinde “Kazakistan Cumhuriyeti’nin devlet dili Kazak dili denilmiştir.[44] Diğer yandan Nazarbayev Şubat 2001’de ülkede Kazakçanın geliştirilmesi ile ilgili 2001-2010 yıllarını kapsayan devlet programını imzalamıştır. Ancak ülkedeki resmî dilin Kazakça olmasına rağmen Rus dili de Kazakça gibi ülkedeki devlet organlarında, resmî kurumlarda ve yerel yazışmalarda Kazakça ile eşit statüde kullanılmaktadır. Diğer yandan Rusça ülkede bilim ve eğitimde ağırlıklı olarak kullanılma özelliğini sürdürmektedir.

Kazakistan’ın etnik mensubiyeti dikkate alınmadığı takdirde nüfusun Rusça’yı tercih etme ve konuşma oranı da oldukça yüksek seviyededir. Kazakistan resmî istatistik rakamlarına göre ülkede tek bir dili kullanma oranı Ruslar içerisinde % 83.9 iken bu oran Kazaklar arasında % 25.2 seviyesindedir. Yine Rusça ve Kazakça’yı beraber kullanma oranı Kazaklar arasında % 74 iken bu oran Rus nüfusu içerisinde % 16.1’de kalmaktadır.[45] İstatistiklerden de anlaşılacağı üzere özellikle de ülkedeki etnik Rus nüfusu sebebiyle Kazakistan dil birliğinden uzaktır. Bağımsızlığın ilân edilmesinden bu yana on yıl geçmiş ve nüfusun göç dinamiğinin azalarak belirli bir istikrara kavuşmuş olmasına rağmen, ülkedeki Slav nüfusun Kazakça öğrenmedeki isteksizliği halen devam etmektedir. Kazakların yaklaşık % 75’inin Rusçayı öğrenmesine ve kullanmasına rağmen, Slav nüfusun Kazakça öğrenme konusundaki isteksizlikleri Kazakistan’ın üniter bir devlet olma şansını zayıflatmaktadır.

Ülkede Rus nüfusun yaklaşık % 32’lik oranına rağmen, okulların % 46’sı hâlen Rusça eğitim yapmaktadır. Bunun yanı sıra ilk öğretim okullarının hepsinde Rusça (Rus sektörü, Kazak sektörü ve karışık) ciddi bir şekilde öğretilmektedir. Üniversitelerde ise Rusça eğitim verilmesine rağmen Rusça ve Kazakça olmak üzere iki sektör mevcuttur. Kazakistan Parlâmentosu’nda ise her iki dil de kullanılmaktadır.[46] Kazak nüfusun neredeyse yarısının konuştuğu dil olan Rusça ise milletlerarası iletişim dili (yazık mejnatsionalnogo obşeniya) niteliğindedir.[47]

Rusya, Kazakistan’da ve diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinde Rus dilinin yaygın olarak kullanılması ve Rusça’ya Kırgızistan’da olduğu gibi “resmi dil” statüsünün verilmesi için çaba harcamaktadır.[48] Nitekim eski Sovyet coğrafyasında Rusçanın kullanılmasının Rusya için taşıdığı önemin anlaşılması için 10 Ocak 2000’de yayınlanan Rusya Federasyonu Millî Güvenlik Konsepti’ne bakmak yeterlidir. Bu konseptte “Çok uluslu Rusya Federasyonu’nun bütün halklarının manevî bütünlüğünü sağlayan bir faktör ve BDT üyesi ülkelerinin halkları arasında bir iletişim vasıtası olarak Rus dilinin rolünü muhafaza etmeden toplumun manevî yenilenmesi mümkün değildir” denmektedir.[49] Aslında bu konu bölgesel boyutta incelendiğinde Rusya Federasyonu dışında Rus dilinin bir iletişim dili (bazen de Kırgızistan örneğinde olduğu gibi resmi dil) olarak kullanılması ve Rusya Federasyonu Millî Güvenlik Konsepti’ne girmesi Rusya’nın, yakın çevresinde bir baskı ve entegrasyon aracı olarak “dil” unsurunu nasıl kullandığını göstermektedir.[50]

Rusya Federasyonu Kazakistan’daki Rus nüfusu ile olan tarihî ve sosyo-kültürel bağlarını güçlendirmek için önemli girişimlerde bulunmaktadır. Bir yandan Kırgızistan örneğinde olduğu gibi Rusça’nın bu ülkelerde resmî dil statüsü kazanması için her türlü baskıyı yaparken diğer yandan da “Slav Üniversitesi” adı altında Rusça eğitim veren ve doğrudan Rusya’nın desteği ile kurulan üniversitelerin bu ülkelerde çoğalması için siyasî ve maddî desteğini esirgememektedir. Putin bu üniversitelerden birisini de 9-11 Ocak 2001 tarihinde Azerbaycan’a yapmış olduğu resmî ziyaret sırasında açmıştır. Putin, bu gezi sırasında her fırsatta Rus dili ve Rus kültürü konusuna eğilmiş ve kendisinin Azerbaycan Parlâmentosu’nda yapmış olduğu konuşmanın tercüme edilmemesi ve genelde Azerbaycan’da Rus diline gösterilen saygı için bu ülke yöneticilerine teşekkür etmeyi ihmal etmemiştir.[51]

Kırgızistan’da Rus Dilinin Bugünkü Durumu

Kırgızistan BDT ülkeleri içerisinde Rusça’ya resmi dil ve iletişim dili statüsü veren ilk ülke olmuştur. Rus etnik nüfusun en çok bulunduğu ve dolayısıyla da Rusça’nın en çok konuşulduğu Orta Asya ülkelerinden birisi olan Kırgızistan (1993 ve 1997’deki iki denemeden sonra) 25 Mayıs 2000’de Parlamentonun aldığı bir kararla ülkede Rusça’ya resmi dil statüsü kazandırmıştır. Aralık 2001’de ise anayasasında yapmış olduğu bir düzenlemeyle bu statü anayasal güvence altına alınmıştır. Ülkede Kırgızca’nın yanı sıra Rusça da bütün resmi/özel kurum ve kuruluşlarda serbestçe kullanılmaktadır.

Kırgızistan’da ilköğretim okullarında ve yüksek öğretim okullarında resmi olarak Kırgızca ve Rusça eğitim yapılmaktadır. Ancak sadece Kırgızca eğitim veren okullarda ise haftalık belirlenen saat miktarında Rusça eğitim verilmesi zorunludur. 2001 yılı itibariyle ülkedeki mevcut 1975 ilköğretim okulundan 136’sında eğitim Rusça yapılmaktadır. 280 okulda ise eğitim dili hem Rusça hem de Kırgızca’dır. 15 okulda Rusça ve Özbekçe, 14 okulda ise diğer etnik azınlıklara da yer verilecek şekilde Rusça, Özbekçe ve Tacikçe eğitim verilmektedir. Ülkedeki toplam 1.11.374 öğrenciden 252,697’si eğitimini Rusça almaktadır. Yine ülkede 7,862 Rusça eğitim veren öğretmen görev yapmaktadır.[52]

İlk olarak eski SSCB coğrafyasında açılan ve daha sonra da diğer BDT ülkelerinde yaygınlaştırılmaya çalışılan ve Rusça eğitim veren Kırgız-Rus Slavyan Üniversitesi ilk olarak 1993’de Kırgızistan’da açılmıştır. Yanı sıra ülkede Rusça eğitim veren Bişkek Humanitar Üniversitesi, Batken Devlet Üniversitesi, Issık Göl Devlet Üniversitesi, Kırgız Devlet Milli Üniversitesi ve Oş Devlet Üniversitesi bulunmaktadır.

Sovyetler Birliği döneminde yazılmayan ama oldukça yüksek oranda bir geçerliliğe sahip kurallardan birisi de SSCB sistemi içerisinde yükselmenin bir kuralı olarak çok iyi bir Rusça dil bilgisine sahip olma gereği idi. Şimdi bu gelenek bağımsızlıktan sonra bazı cumhuriyetlerde (Kazakistan ve Kırgızistan’da devlet başkanları düzeyinde, Türkmenistan ve Azerbaycan’da bürokrasinin üst kademeleri için) milli dili bilmek olarak değişmiştir. Kırgızistan ve Kazakistan’da devlet başkanı seçilme özelliklerinden en önemlisi haline gelen milli dili bilme zorunluluğu, Azerbaycan ve Türkmenistan’da ise özellikle de bu ülkelerin devlet başkanlarının (Aliyev ve Türkmenbaşı) kişisel tutumlarından kaynaklanan ve daha çok bürokraside yükselmek için bir zorunluluk halini almaya başlamıştır.

Kırgızistan’da Rusça’ya yüksek bir statü verilmesine rağmen ülkede milli dili güçlendirmeye yönelik bazı (politik) tedbirlerde alınmaktadır. Bu tedbirler daha çok devlet başkanı seçimlerinde kendisini göstermektedir. 29 Ekim 2000’de Kırgızistan’da yapılan cumhurbaşkanı seçimlerinden önce adaylar Merkezi Seçim Komitesinin Dil Komisyonunca sınava alınmışlar ve “Sovyet döneminde Kırgız devletçiliğinin gelişme evreleri”, gibi konularda kompozisyon yazmışlar, Tölögön Kasımbekov’un Kırk Kılıç romanından bir bölümünün anlatımı ve “Kımız giren evde kımızı sunan da olur” atasözünün yorumu gibi sorularla sözlü sınava tâbi tutulmuşlardır. Sınavı geçemeyen aday adayları seçime girememişlerdir, mesela Kırgızistan Komünist Partisi cumhurbaşkanı adayı İshak Masaliyev sınavda başarısız olmuştur. Aday adaylarından Feliks Kulov ise Rusça eğitim aldığını ve Kırgızcayı bilmediğini öne sürerek sınava girmeyi reddetmiştir. Aslında Kulov’un itirazı, Kırgızca bilinmesi gerektiği üzerineydi; Kulov Ruslara karşı, Rusça eğitim ile yetişen Kırgızlara karşı bir ayrımcılık uygulandığını vurgulamaktaydı.[53] Feliks Kulov daha sonra bu ülkede gerçekleştirilen sivil devrim sonrasında yapılan seçimler sonrasında bu ülkeye başbakan olmuştur.

Kırgızistan BDT içerisinde son dönemlerde Rusça’ya en geniş statü veren ülkelerden birisidir. Bu sebeple de 1990 ile 1996 yılları arasını kapsayan ülkedeki hızlı Rus göçü ve yükselen milliyetçi duygularla Rusça’nın bu ülkedeki etkisinin hızla azalmasına rağmen bu tarihten itibaren ülkede Rus etnik azınlığa ve Rusça’ya sağlanan imtiyazlar sebebiyle ülkedeki Rusça kullanım oranı yeniden artışa geçmiştir.

Özbekistan’da Rus Dilinin Bugünkü Durumu

Orta Asya cumhuriyetleri içerisinde milli devlet statüsünün gereklerine en çok sahip olan ülkelerden birisi Özbekistan’dır. Orta Asya’nın tarihsel olarak büyük devlet iddiasında olan ve bunu zaman zaman diğer komşularına da hissettiren Özbekistan’da bu sebeple de milli duygular oldukça yüksektir. Ülkede yüksek olan milli duygulara nüfus kompozisyonunun Özbek ağırlıklı olması eklenince bu ülkede dil bütünlüğü rahatlıkla sağlanabilmiştir.[54] 8 Aralık 1991’de kabul edilen ve 28 Aralık 1993’de bazı değişiklikler yapılan Özbekistan Anayasası’nın 4. maddesinde Özbekistan Cumhuriyeti’nin devlet dili Özbekçe’dir denilerek ülkedeki dil bütünlüğü anayasal güvence altına alınmıştır.[55] Ancak 21 Aralık 1995’de kabul edilen “Devlet Dili Hakkında Kanun” da Rus diline milletlerarası iletişim dili statüsü verilmiş ve Rusça’nın geliştirilmesi ve serbestçe kullanılması için gerekenlerin yapılacağı da belirtilmiştir.

Eğitim kurumlarında Rusça öğrenimi zorunlu dil niteliğindedir. Toplam 385,622 öğrenciden 327,015’i ilköğretim okullarında, 24,716’sı meslek liselerinde ve 33,331 öğrenci ise yüksek öğretim kurumlarında öğrenim görmektedirler. Rusça öğretimin ağırlıklı olarak yapıldığı şehir başkent Taşkent ve Samara gibi şehirlerdir. Ülkede toplam 170 okulda sadece Rusça eğitim yapılmaktadır. Ülkede Rusça eğitim veren okulların sayısında ciddi bir azalış göze çarpmaktadır. 1989’da Rusça eğitim veren okulların oranı yüzde 14,8 iken bu oran 2000 yılında yüzde 3,3’e düşerek ciddi oranda azalmıştır. Ülkedeki fakültelerde (Fergana Üniversitesi dışında) Rusça eğitim yapılmamaktadır. Ancak Andican Devlet Pedagoji Enstitüsü, Novoy Pedagoji Enstitüsü, Kokand Pedagoji Enstitüsü ve Özbekistan Milli Üniversitesi’nde Rusça öğretmenlerinin yetiştirilmesi için bölümler bulunmaktadır.

Özbekistan’da nüfusun yaklaşık yüzde 70’i (yaklaşık 17 milyon kişi) Rusçayı Rusça bilmekte ve bu dili rahatlıkla kullanabilmektedir. Rusça bilme oranı büyük şehirlerde yüzde 80’lere çıkarken kırsal kesimde bu oran yüzde 40-45 dolaylarına inmektedir. Ülkede Rusça konuşan nüfus için iş ve yaşam olanakları kısıtlı bulunduğundan nüfusun bu kesiminin ülkeden göçü devam etmektedir.

Türkmenistan’da Rus Dilinin Bugünkü Durumu

Sovyetler Birliği zamanında Rusçanın en çok konuşulduğu ülkelerden birisi olan Türkmenistan’da bugün özellikle de devlet başkanı Türkmenbaşı’nın uygulamaları ile Rusça kullanım oranı oldukça azalmıştır. 1989’da ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 70’i (yaklaşık 2,5 milyon kişi) Rusça konuşabilirken nüfusun yüzde 27’si ise Rusça’yı anadili olarak kabul etmekteydi. Ancak günümüzde Türkmenistan’da çalışanlara Türkmence bilme zorunluluğu getirildiği için bu oran BDT ülkeleri içerisinde en aşağı seviyelere inmiştir.

18 Mayıs 1992’de kabul edilen ve 27 Aralık 1995’de ise bazı değişiklikler yapılan Türkmenistan Anayasası’nın 13. maddesinde Türkmenistan’ın devlet dilinin Türkmence olduğu ve bütün vatandaşların ana dilini kullanma hakkının garanti altına alındığı belirtilmektedir.[56]

Şubat 2001’den itibaren ülkedeki yüksek öğretim okullarında sadece Türkmence öğrenime izin verilmektedir. İlköğretim okullarında ise toplam 1900 okuldan 49’unda tamamen ve 56’sında ise kısmen Rusça eğitim yapılmaktadır. Bu okullarda Rusça eğitim gören öğrenci sayısı yaklaşık 130 bindir. Türkmence eğitim yapılan ilköğretim okullarında ise Rusça ders sayısı oldukça azaltılmıştır. Üniversitelerde Rusça öğretmeni yetiştiren bölümlerde de ciddi bir azalma mevcuttur. Bunlardan sadece Mahtumkulu Devlet Üniversitesi, Azadi Dünya Dilleri Milli Enstitüsü ve Seyidi Pedogoji Enstitüsü’nde bu tür eğitim yapılmaktadır. Ülkede sadece 16 bin tirajlı Neytralnıy Türkmenistan isimli Rusça bir gazete çıkmaktadır. Türkmenistan’da diğer BDT ülkelerinden farklı olarak Rusya’da basılı gazete ve dergilerin ülkede satışına izin verilmemektedir.[57] Türkmenistan’da Rusça eğitimin yanı sıra Rus kültürünün izleri de yavaş yavaş silinmeye başlamıştır. Rus Dram Tiyatrosu dışındaki Rusça tiyatrolar kapanmıştır.[58] Türkmen televizyonunda sadece 15 dakikalık bir Rusça haber yayını mevcuttur. 2002 yılı itibariyle genelde bütün BDT ülkelerinde izlenen Rusya’nın ORT ve RTR televizyonlarının Türkmenistan’da yayınlanması yasaklanmıştır.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Mayıs 2000’de Türkmenistan ziyareti sırasında iki ülke arasında eğitim, bilim ve kültür alanında işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Ayrıca Ocak 2002’de imzalanan hükümetler arası anlaşma ile Aşkabat’ta Rus programlarına göre eğitim verecek Türkmen-Rus okulunun açılması kararlaştırılmıştır. Ocak-Mayıs 2001 tarihleri arasında Türkmenistan’daki Rusya Federasyonu Büyükelçiliği ülkede Rusça eğitim yapılan ilköğretim okullarına ve kütüphanelere 100 binden fazla Rusya’dan getirilen Rusça kitap hediye etmiştir. Kısa ve orta vadede özel bir değişiklik olmadığı takdirde Rusya tarafının Türkmenistan’da Rusça’yı yaşatmaya yönelik bütün bu gayretlerine rağmen ülkede Türkmenbaşı’nın bilinen tutumları sebebiyle bu dili kullananların sayısının asgari seviyelere ineceği tahmin edilmektedir.[59]

Rusça ve Alfabe

Bu ülkelerdeki Rus kültürünün en önemli simgelerinden olan Kiril alfabesinin giderek terk edilerek Latin alfabesine geçiş sürecinin başlatılması Rusça ve Rus kültürü için bir diğer çıkmaz niteliğindedir. Eski SSCB mekanında Rusça ile beraber anı zamanda alfabe tartışmaları da yapılmaktadır. Bağımsızlığın ilk yıllarında bu tartışmalarda bazı cumhuriyetlerde çok çeşitli alternatiflerin (Kril, Latin, Arap ve hatta Göktürk) tartışılmış olmasına rağmen en önemli alternatif olarak Latin alfabesi benimsenmeye başlanmıştır. Ancak Latin alfabesi üzerinde de çok çeşitli tartışmalar yaşanmış ve Türkiye’de kullanılan alfabenin aynısı kabul edilmemiştir. Bağımsızlık sonrasında Latin alfabesine geçen ilk ülke 25 Aralık 1991 tarihi itibariyle Azerbaycan olmuştur. Ancak Azerbaycan bile böyle bir kararı almasından yaklaşık 10 yıl sonra (31 Ağustos 2001) bunu tam olarak uygulama imkanı bulabilmiştir.[60]

Azerbaycan’dan 12 Nisan 1993’te, Türkmenistan ve 2 Eylül 1993’te de Özbekistan Latin alfabesini resmen kabul etmiş ve alfabe kitaplarını basmıştır. Latin alfabesi kabul edildiğinde yeni alfabenin Türkmenistan’da 2000, Özbekistan’da ise 2005 yılında tam anlamıyla eğitimde yerleşmesi öngörülmüştür.[61] Bağımsız Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan’dan sonra Moldova içerisinde yer alan Gagauz Özerk Cumhuriyeti (1993’te), Ukrayna içerisinde yer alan Kırım Özerk Cumhuriyeti (1993’te) ve Rusya Federasyonu içerisinde yer alan Tataristan Cumhuriyeti de (1999’da) Latin alfabesine geçme kararı almıştır. Ancak bu ülkelerden en kararlı gözüken Tatarların bu tutumu ülke bütünlüğüne karşı bir eylem olarak algılanmış ve Rusya Duma’sı tarafından engellemiştir.

Rusya Duma’sı 5 Haziran 2002’de almış olduğu bir kararla Rusya Federasyonu içerisinde federe cumhuriyetlerin veya birimlerin Kril alfabesi dışında başka bir alfabe kullanmalarını yasaklamıştır.[62] Diğer yandan Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı da almış olduğu bir kararla Rusya dışındaki Rus etnik kökenine mensup vatandaşları ile daha yakından ilgilenebilmek için bakanlık bünyesinde yeni bir yapılanmaya gitmiştir.

Ortak dil tartışmaları sürerken ve bu konuda ciddi endişeler yaşanırken bunun sağlanmasının ilk basamağı olan ortak alfabe konusunda tam bir fikir birliği sağlanabilmiş değildir. Bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerinden Kazakistan ve Kırgızistan ülkedeki etnik yapı sebebiyle Latin alfabesine geçmeyi şimdilik uygun bulmazken bu konuda karar almış ülkelerin her birinin diğerinden ve Türkiye’den farklı bir alfabe sistematiği bulunmaktadır. Diğer yandan bu konuya hevesli Rusya Federasyonu’na bağlı cumhuriyetlerden Tataristan gibi ülkelerin ise önü federal organlar tarafından kesilmiştir. Bu sebeple ortak dil tartışmalarından önce ortak alfabe tartışmaları bile daha sonuçlanamamıştır. Bu ise Rusça mı Türkçe mi (yerel Türkçe) tartışmalarında belirleyici unsurun yerini Latin mi yoksa Kril alfabesi mi tartışmalarının alacağı düşünülmektedir.

Sonuç

Yurtdışında bulunan Ruslar, öteden beri hem Yeltsin ve hem de Putin yönetiminin hep üzerinde durduğu ve önemsediği bir konu olagelmiştir. Rusya yönetimi geçen on senede sık-sık vurguladığı eski Sovyet mekanındaki Rusların hakları konusunu tekrar gündeme getirmiştir. Uluslararası Moskova Üniversitesi’nde bir konuşma yapan Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Birinci Yardımcısı Elenora Mitrafonova BDT üyelerinin çoğunda ve Rusların toplu halde yaşadığı eski Sovyet coğrafyasındaki diğer yerlerde (Baltık ülkeleri) Rus diline resmi statü kazandırma hedefine ulaşmak niyetinde olduklarını açıkladı. Mitrafonova Rus dilini desteklemeyi Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın temel görevlerinden biri olarak gördüklerini de ifade etmiştir. Eski Sovyet mekanında Rus dilinin Sovyet dönemindeki etkinliğini kaybettiğini vurgulayan Mitrafanova, çoğu BDT üyesinin Rus dilinin yerine milli dili öne çıkaran politika benimsediğini, buna karşılık Rus dilinin yaygınlığının azaldığını, Rus dilinde eğitim yapan okulların azaldığını, radyo ve televizyon yayıncılığının sayısında ve Rus dilindeki kaynak kullanımında düşme görüldüğüne dikkat çekti. Rus diplomat, bu konuda önlem almaya başladıklarını, söz konusu önlemler içerisinde BDT ülkelerine derslik sağlama, Rus dili öğretmenleri hazırlama ve çocukların Rusya’da tatil yapmasının sağlanması gibi hususların olduğunu ve bu önlemler için 250 milyon Ruble (yaklaşık 8,2 milyon Dolar) ayrıldığını ifade etti.

Moskova’daki BDT Ülkeleri Enstitüsü’ne göre, Rusya dışındaki eski Sovyet coğrafyasında 20 milyon Rus yaşamaktadır. Bu nüfusun 10 milyondan fazlası Ukrayna ve Kazakistan’da, 1 milyondan fazlası Beyaz Rusya ve Özbekistan’da, 600 bini ise Moldova ve Kırgızistan’da yaşamaktadır. Bu ülkelerden Beyaz Rusya ve Kırgızistan’da Rus dili resmi devlet dili statüsündedir.

Bugün tarihsel ve coğrafi olarak Kafkaslar, Orta Asya ve Rusya’nın içlerine doğru uzayan Türk dili alanında hakim olan dil Rusça’dır. Bu alanda bağımsızlıktan beri 10 yıldan fazla bir sürenin geçmesine ve bu ülkelerin ciddi gayretler içerisinde olmalarına rağmen Rusça halen bir kültür, edebiyat, bilim, eğitim ve iletişim dili olma özelliğini sürdürmektedir. Rusça’nın 70 yıllık (bazı ülkelerde bu 200 yıla kadar uzanmaktadır) hakimiyeti tabiatıyla kolay kolay kırılamamaktadır. Rusça’nın Kafkasya ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri üzerindeki etkisi o derece kalıplaşmıştır ki Türkiye’nin önderliğinde düzenlenen Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi’nde bu ülke liderlerinin bazıları halen resmi konuşmalarını Rusça yapmaktadırlar.

Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmasından sonra Türkiye’ye okutulmak üzere getirilen binlerce Türk gencinden bir çoğu (Kazak, Kırgız, Azeri, Özbek, Türkmen v.d.) yıllardır Türkiye’de okudukları, Türkçe okuma, yazma ve konuşmalarında hiçbir sorun kalmadığı halde ve hatta bu konuda yüksek lisans ve doktora yapanlar bile bir araya geldiklerinde ortak konuşma dili olarak Türkçe yerine Rusça’yı tercih etmeye devam etmektedirler. Bu husus tabi ki bir genellemedir ancak bizlerin dahi en yakın çevresinde sıkça rastladığımız bir durumun tespitidir. Bu sebeple de Türk cumhuriyetlerinde yaşayan soydaşlarımızın yanı sıra en yakın çevremizdeki Türk cumhuriyetlerinden gelen öğrencilerin Rusça’yı bu benimseyişlerinden vazgeçmedikleri sürece Rusça bu ülkelerde varolmaya devam edebileceği gibi Türkçe’de ortak dil olma özelliğinden çok uzakta olacaktır.

Rusya Federasyonu Rusça’yı bir dış politika aracı olarak kullanmaya devam etmek isteyecek ve bu yöndeki çabalarını hatta daha da arttırmaya çalışacaktır. Rusya’nın bu yönde kazanacağı başarılar aynı zamanda Türkçe’nin bu yöndeki başarısızlıklarına da bir sebep teşkil etmeye devam edecektir.

Dipnotlar

[1] “Konseptsiya Natsionalnoy Bezopasnosti Rossiyskoy Federatsii”, Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Web Sitesi, www.mid.ru

[2] Sinan Oğan, ‘Demografinin Gölgesi Altında Rusya Kazakistan İlişkileri’, Avrasya Dosyası Kazakistan-Kırgızistan Özel Sayısı, Cilt. 7, No. 4, Kış 2001-2002, ss. 127-161. Aslında bir iletişim ve entegrasyon aracı olarak dilin ne denli önem arzettiğinin anlaşılması için Türkiye’yle aynı dil kökenine sahip olan Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinin Rusya ve Türkiye ile ilişkilerini “dil” ve “iletişim” çerçevesinde incelemek gelecek planlamada birçok konuda bize ipuçları verecektir. Tabiatıyla bu ayrı bir çalışmanın konusu olabilecektir.

[3] A. L. Fedetov, P. A. Prokofev, A. B. Bulanov, E. M. Dahina, Dünyada Rus Dili, http://www.ln.mid.ru/ns-dksu.nsf/6786f16f9aa1fc72432569ea0036120e/c87ed2d7242b799c43256c1c003bff4a?OpenDocument, 2002

[4] Cenk Başlamış, ‘Rusya’da Dil Polisi’, 19 Şubat 2002.

[5] ‘Putin Kendini Saydı’ Radikal Gazetesi, 10 Ekim 2002.

[6] Türkiye’de Rus diline olan ilgi SSCB’nin dağılması ve Rusya Federasyonu da dahil diğer BDT ülkeleri ile karşılıklı olarak ekonomik, ticari ve turistik ilişkilerin gelişmesiyle başlamıştır. 1990 öncesi sadece Ankara Üniversitesi’nde Rusça eğitim verilirken bugün Türkiye’de 7 üniversitede Rusça eğitim verilmektedir. Bu Üniversiteler; Ankara, İstanbul, Boğaziçi, Fatih, Koç, Selçuk, Erciyes Üniversiteleridir. Gazi, Atatürk, Hacettepe Üniversitelerinde ise Rusya Federasyonu’nun desteği ile hazırlıklar devam etmektedir. Bunun dışında Bilkent Üniversitesi’nde Rusya Merkezi isimli bölüm açılarak Yüksek Lisans eğitimi vermeye başlamış ve ODTÜ’de ise Avrasya Çalışmaları isimli Yüksek Lisans programında da Rusça öğretimi yapılmaktadır. Uzun yıllardır profesyonel olarak Rusça eğitim yapılan Ankara Üniversitesine bağlı TÖMER’in dışında sayıları tam olarak bilinemeyen onlarca özel Rusça kursu daha bulunmaktadır. Tüm bunlara eğitim ve/veya iş sebebiyle Rusya Federasyonu veya diğer BDT ülkelerinde bulunan vatandaşlarımızın bir kısmının da Rusça öğrendiği varsayılırsa Türkiye’de azımsanamayacak ölçüde Rusça bilen bir kesimin varlığından bahsetmek mümkündür.

[7] Bugün BDT ülkeleri içerisinde Rusya Federasyonu ile olan stratejik ortaklığına rağmen Rusça’nın en kötü durumda olduğu ülkelerin başında Ermenistan gelmektedir. (Fuad Ahundov, ‘Rossiyane Doljnı Znat Pravdu’, Nezavisimaya Gazeta, 15 Temmuz 2000.)

[8] Bu inanç Türkiye’de de mevcuttur. Ülkemizde de İngilizce eğitim veren okulların Türkçe eğitim veren okullardan daha iyi olduğuna yönelik yaygın bir kanaat mevcuttur.

[9] 1 Temmuzdan itibaren geçerli ve yabancıların Rusya vatandaşlığına geçmesini zorlaştıran söz konusu yasanın bir diğer amacı da Rusya uzak doğusunda hızla artan demografik değişiklikler ve Çinli göçüne engel olunmasıdır. Yeni yasaya göre, yabancılar önce 3 yıllık stajla oturma izni alabilecek, ardından da 5 yıl sonra Rusya yurttaşlığına hak kazanacak. (Bu beş yıl içinde adayların yılda 3 aydan fazla süreyi Rusya dışında geçirmemiş olması gerekiyor.) Ayrıca Rusya yurttaşı olmak isteyen yabancıların kendi ülkesinin vatandaşlığını terk etmesi gerekiyor. Rusya yurttaşı adayı yabancıların Rusya Anayasası'nı ve Rusça dilini iyi bilmesi de zorunlu. Bunun yanı sıra geçimini Rusya'da sağlıyor olması da bir koşulu oluşturmaktadır.

[10] 1989 yılı başlarında Rusya dışındaki eski Sovyet cumhuriyetlerinde 25,3 milyon etnik Rus yaşamaktaydı. Bu rakam Rusya dahil SSCB içerisinde yaşayan bütün Rus nüfusun yüzde 17,4’ü oranındaydı. Rusya Devlet İstatistik Enstitüsü (Goskomstat Rossii) verilerine göre 1988-1998 yılları arasında eski Sovyet coğrafyasından Rusya’ya toplam 2 milyon 910 bin kişi göç etmiştir. Göçün en çok yaşandığı ülke 1.032.000 ile Kazakistan olmuştur. (İrina Subbotina, “Demografiçeskie Perspektivı Russkoy Diasporı”, Diasporı, Sayı 2-3, 1999, s. 118)

[11] Ünlü Rus yazarı ve rejim muhalifi Soljenitsin, Sovyetler Birliği’nin dağılmaya yüz tuttuğu günlerde yayımladığı bir yazıda Sovyet yöneticilerine ve kamuoyuna ilginç bir teklifte bulunmuştur. Soljenitsin, Sovyetler Birliği’ni oluşturan 15 federe cumhuriyetten Baltıklar (Estonya, Letonya ve Litvanya) ve Kafkasya’nın üç ülkesi (Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan) ile Orta Asya’nın dört ülkesinin (Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan) ve Moldova’nın Rusya için bir külfet olduğunu ve Rusların bu yükten kurtulması gerektiğini belirtmiştir. Bu gereksiz külfet altında ezilen Rusya silkinmelidir ve geriye kalan Beyaz Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’ı bir araya getirerek yeni bir birlik oluşturmalıdır. Aleksandr İ. Soljenitsin, Kak Nam Obustroit Rossiyu-Poslanie Soobrajeniya, Moskova, Patriot Yayınevi, 1991, ss. 4-6.

[12] Pavel Matınov, “Arifmetika Belovejıya, ili Soyuz Razbıtıx Fonarey”, GazetaSNGru, 10 Aralık 2001.

[13] Bu anlaşmanın imzalandığı Belojev Sarayı’nın Minsk’te bulunması sebebiyle bu anlaşma literatürde “Minsk Anlaşması” olarak da geçmektedir.

[14] Bolat Sultanov, “Etapı Razvitiya Vneşney Politiki Respubliki Kazahstan”, Tsentralnaya Aziya i Kavkaz, Sayı 2, 2001

[15] Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Web Sitesi, www.mid.ru; Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı BDT Ülkeleri Birinci Departmanı, 4 Haziran 2001.

[16] Armen Hanbabayan, “Za Derjavu ne Obidno”, Nezavisimaya Gazeta, 8 Aralık 2001.

[17] E. B. Muhammedcanov, Kazahıstan: Mejdunarodnıye Dogovorı s Gosudarstvami Uçastnikami SNG, Alma Ata, Baspa Yayınevi, 1997, s. 4.

[18] Orta Asya ülkelerinin BDT’ye girmelerinde Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’in öncü rolü inkar edilemez. Darbeye karşı Gorbaçov’u destekleyerek Sovyetler’in yıkılmasına direnen ve karşılığı olarak da SSCB Başbakanlık koltuğunu hayal eden Nazarbayev, bu hülyasının kısa sürede neticesiz kaldığını görünce BDT’ye girmekte gecikmemiştir.

[19] “Alma-Atinskaya Deklaratsiya”, Kazakistan Devlet Başkanlığı Web Sayfası, http://www.president.kz

[20] BDT, 12 devletten ve yaklaşık 283 milyon kişiden oluşan bir devletler topluluğudur. Birlik ülkelerinin toplam coğrafi alanı 22 milyon 113 bin km2’dir. BDT bir topluluk olarak ele alındığı vakit dünyanın en zengin doğal kaynaklarına sahip ülkeler topluluğu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ajar Kurdov, “SNG i EC: Stoit Pricmotretsya k Opıtu Drugih”, GazetaSNG.ru, 3 Aralık 2001

[21] Sovyetler’in dağılmasından sonra Rusya’nın girdiği derin siyasi ve ekonomik kriz bu mirasın verdiği emperyal arzularla bağdaşamaz boyuttaydı. Orta Asya ve Güney Kafkasya’da Rusya’nın etkinliğini artırma politikası kaçınılmaz olarak mali gücü gerektiriyordu. Ancak Rusya bu güçten mahrumdu. Bu dönemde Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsız dış politika girişimleri uluslararası arenanın iki baskın gücü Rusya ve ABD’nin bölgede nüfuz mücadelesine sebep olmuştur. ABD daha çok ekonomik gü