Kurumumuz Bünyesinde Stajyer Alınacaktır.

13 Şubat 2023

Staj Başvurusu
Kurumumuz Bünyesinde Grafik Tasarım Uzmanı Alınacaktır!

13 Mart 2023

İş Başvurusu
DUYURULAR
Guterres Şapkasından Tavşan Çıkarabilir Mi?

Geçtiğimiz hafta Kıbrıs konusu ve Doğu Akdeniz’de yaşanan mevcut gelişmeleri de ele alan ”Türkler yaban tavşanını kağnı ile yakalar” diye ayrıntılı bir köşe yazısı yazmıştım. KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in New York’taki görüşmesinin ardından AA muhabirine bir takım dikkat çekici açıklamalarda bulundu.

Özersay, BM Genel Sekreteri Guterres’in Kıbrıs sorunu için görevlendirdiği geçici özel danışmanı Jane Holl Lute’un birkaç hafta içinde sunacağı raporla ilgili olarak “şapkadan tavşan çıkarmasını beklemediğini, o şapkada üç aşağı beş yukarı ne bulunduğunun belli olduğunu” söyledi. 50 yılı aşkın süredir belirli aralıklarla devam eden Kıbrıs müzakerelerinde Türk ve Rum tarafının görüşleri üç aşağı beş yukarı bellidir. En son olarak tarafların pozisyonları Crans Montana’da bir kere daha ortaya konmuştur.

Crans Montana’da Türk tarafı yapabileceği tüm esneklikleri ortaya koyarken buna karşın Rum tarafı ise her zaman olduğu gibi katı ve uzlaşmaz tavırlarını bir kez daha ortaya koyuvermiş! Bunun üzerine de müzakere süreci çökerek ortadan kalkmıştı. Söylem anlamında Türk ve Rum tarafı son 50 yılı aşkın süredir iki bölgeli, iki toplumlu federasyon temelinde çözüm istediklerini ortaya koymaktadır. Lakin tüm mesele Türk tarafının iki bölgeli, iki toplumlu federasyondan anladığı ile Rum tarafının anladığının aynı olmamasından kaynaklanmaktadır. Rum tarafı her ne kadar iki bölgeli, iki toplumlu federasyon temelinde bir çözüm istiyor gibi görünmeye çalışsa da ortak yönetim, eşit paylaşım ve Ada’ya ait tüm zenginliklerin adil şekilde paylaşımını kabul etmedikleri açıkça görülmektedir.

Crans Montana’da müzakere süreci kesintiye uğramamış, çökerek ortadan kalkmıştır! Rum lideri Anastasiadis ise hâlâ daha müzakerelere kalındığı yerden devam edileceğini söylüyor ve bu çerçevede de çeşitli öneriler yapmaya devam ediyor.  Rum Lider Anastasiadis, hatırlanacağı üzere özellikle Crans Montana ve sonrasındaki süreçte dönüşümlü başkanlığı uygun görmediklerini “0” asker ve “0” garanti tezlerinin olmazsa olmazları olduklarını sık sık söyleyerek gündemde tutmaya çalışıyor.

Birkaç gün önce “Haravgi” gazetesine röportaj veren AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in Kıbrıs sorununda iyi bir ön hazırlık yapmadığını ve eski tutumunu tamamen değiştirdiğini ifade ederek; “garantileri kabul eden tek kişinin 2004’te Anastasiadis olduğunu” vurguladı. Anastasiadis’in Annan Planı’na taktik gereği evet demek durumunda kaldığını geçmişte pek çok kere yazarak bu duruma dikkat çekmeye çalışmıştım. Bu kez Akel Genel Sekreteri Kiprianu’nun da bu duruma dikkat çekmesi son derece ilginç bir durum. Daha da ilginç olanı ise bilindiği üzere Anastasiadis Rum Yönetimi Başkanı seçilene kadar uzun yıllar DİSİ Başkanlığı görevinde bulunmuştu. Anastasiadis’in partisi DİSİ’nin mevcut Başkanı Averof Neofitu iki gün önce Kıbrıs sorununa ilişkin olarak yaptığı açıklamada “iki toplumlu, iki kesimli federasyon çözümü temelinde yolun sonuna gelindiğini” söyledi.

Güney Kıbrıs’ta bir taraftan AKEL ve DİSİ yetkilileri artık federasyon temelinde bir çözüm umutlarının kalmadığı yönünde birbiri ardına açıklamalarda bulunurken diğer bir taraftan Rum liderliği ise tek taraflı olarak sınırlandırdığı 7 numaralı sözde parsel için uluslararası şirketlere ruhsatlandırma davetinde bulundu. T.C Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili olarak dün akşam yaptığı açıklamasında, ‘” Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) vermeye teşebbüs edebileceği hükümsüz ruhsatlara dayanarak Türk kıta sahanlığında herhangi bir hidrokarbon arama çalışması yapılamayacağını belirtiyor ve ihaleye ilgi duyabilecek ülkeleri ve şirketleri, sağduyulu davranmaya ve bölgenin gerçeklerini dikkate alarak hareket etmeye davet ediyoruz” denildi.

Rum lideri Anastasiadis’in amacı görüldüğü üzere müzakere ediyor gibi görünerek zaman kazanmak. Bu süre zarfında da gayri meşru bir şekilde gasp etmeye çalıştıkları Kıbrıs adası etrafındaki münhasır ekonomik bölgelerdeki parselleri tek tek uluslararası hidrokarbon arama şirketlerine ruhsatlandırarak üniter Rum devleti lehine kazanımlar elde etmektir! Rum liderliğinin BM ve AB üyesi üniter Rum devletinden vazgeçerek ortaklığa dayalı federal bir çözüm bulabilme gibi düşünceleri yoktur.

Açıkça görüldüğü gibi Rum lideri Anastasiadis’in Kıbrıs Türklerinin kabul edeceği eşitliğe dayalı federal bir anlaşma yapma gibi en küçük bir niyeti yoktur. Rum liderliğinin Rum devlet dairelerinde bulunan resmi evraklarda Kıbrıs Türklerini azınlıklar bölümünde yer vermesi de bu yaklaşımın bir yansıması değil de nedir? Sonuç itibarı ile Kıbrıs müzakereleri kesintiye uğramamış bilakis Crans Montana’da sonlanmıştır. Bundan sonraki süreçte ancak tüm tarafların kabul etmesi durumunda başlangıcı ve sonu belli olan bir takvime dayalı, garantörlerin katılımıyla bir süreç belki gündeme gelebilir. Böyle bir durumda da müzakereler başarısızlıkla sonuçlanırsa Kıbrıs Türklerinin geleceği ile ilgili başta BM’nin haksız kararları olmak üzere tüm ambargoların kalkacağı bir durum en başta garantiye alınmalıdır. Velev ki tüm konularda uzlaşılarak takvimlendirilmiş bir müzakere sonucunda referanduma gidilir ve bu süreç olumsuzlukla sonuçlanırsa Kıbrıs Türk tarafının statüsünün ne olacağının en baştan tanımlanması en önemli şartımız olmalıdır. Geçici özel danışman Lute’un Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak sunacağı raporun ardından BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in şapkasından ne çıkacağını kısa bir süre sonra hep birlikte göreceğiz! Guterres’in şapkasından tavşan çıkacak dahi olsa unutulmamalıdır ki; “Türkler yaban tavşanını kağnı ile yakalar.”