Kurumumuz Bünyesinde Stajyer Alınacaktır.

13 Şubat 2023

Staj Başvurusu
Kurumumuz Bünyesinde Grafik Tasarım Uzmanı Alınacaktır!

13 Mart 2023

İş Başvurusu
DUYURULAR
İngiltere’de Üç Ayda Üçüncü Başbakan Göreve Gelmek Üzere

Ada basını, İngiltere’nin son aylarda içinde bulunduğu bu karmaşık durumu anlamlandırmaya çalışıyor. The Sun ve Guardian gazetelerinde yer alan bilgilere göre “Muhafazakârlar arasındaki fikir ayrılıkları İngiltere’yi belirsizlik ortamına sürükledi”.  Haberin devamında, İngiltere’nin en son; 2016 yılında, David Cameron’un başbakanlığı döneminde gerçekleştirilen “Brexit” kampanyaları döneminde böylesine bir buhran içerisinde olduğu ifade edilmektedir. 

İşçi Partisi ile Muhafazakâr Partinin geçmişte iktidar olduğu dönemlere de atıfta bulunan haber de “İngiltere’nin kutuplaşmayı sonlandıracak seçeneklere yönelmesinin zorunlu olduğu” da vurgulanmaktadır. 

Buradan hareketle; İngiltere’de bugün gerçekleşecek seçimlerin hem Birleşik Krallık açısından  hem de stratejik seviyede işbirliği yaptığı ülkeler bakımından büyük bir anlam taşıdığı sonucuna varmak mümkündür. 

 

İngiltere’de Yaşanan Kaos : Yol Ayrımı ve Kuzey Denizi

Birleşik Krallık’ta son yıllarda en çok tartışılan konulardan birisi hiç şüphesiz “Brexit” olmuştur. Geçmişe kısa bir dönüş yaptığımızda; 1997-2010 yılları arasında İngiltere’yi kesintisiz olarak yöneten İngiliz İşçi Partisi 2010 seçimlerinde, David Cameron liderliğindeki Muhafazakâr Partiye yenilmiş ve 13 yıllık iktidarları son bulmuştur.

David Cameron öncülüğünde, 2010 ve 2015 seçimlerini kazanan Muhafazakâr Parti içerisinde, AB ve dış politikayla ilgili bazı konularda fikir ayrılıkları yaşanmaya başlamış, İngiltere’nin AB’den çıkıp çıkmayacağına karar verilmesi için “Brexit”in referanduma götürüleceği açıklanmıştır. Muhafazakâr Parti lideri ve İngiltere Başbakanı olan David Cameron ise “Brexit’in büyük bir hata olacağını, halk oylamasında sonucun evet çıkması halinde başbakanlığı bırakacağını” ifade etmiştir. Nitekim, 24 Haziran 2016 tarihinde açıklanan referandum sonuçlarının akabinde aktif siyasi yaşamına son vereceğini ilan etmiştir.

David Cameron’un görevi bırakmasından sonra yerine, 6 yıl boyunca İçişleri Bakanlığı görevini üstlenmiş olan Theresa May gelmiştir. Theresa May yaklaşık 3 yıllık görev süresi boyunca düşünülenin aksine daha uzlaşmacı bir tavır sergilemiş; Gümrük Birliği, İşçi Hakları, Çevrenin Korunması ve Brexit gibi konularda diyalog kapısını açık bırakan bir siyasetçi profili çizmiştir. Brexit sonrası İngiltere ekonomisinin zarar görmemesi adına AB’li yetkililerle müzakereler yürütmüş fakat sonuç alınamamıştır. Parti içerisinde seslerin yükselmesi ve görüş ayrılıklarının derinleşmesi neticesinde 36 üst düzey isim kabineden istifa etmiştir. Bütün bu olayların akabinde  Brexit’in de, Parlamento’da tam 3 kez reddedilmesinin de etkisiyle, Theresa May istifa etmiştir. 

Dolayısıyla, dış politika ve güvenlik bağlamında AB ve ABD haricinde de, müttefikler bulma gayreti içerisinde bulunan Boris Johson’un; pandemi kuralları gereği yasak olmasına rağmen katılmış olduğu doğum günü partisi, İngiliz basınında geniş yer buldu. Akabinde, hakkında taciz iddiaları çıkan Chris Pincher’i, Muhafazakar Parti'nin Parlamento'daki Grup Yöneticisi yapmasıyla birlikte eleştireler ayyuka çıkmış ve açıkça İngiliz Başbakan’ın istifa etmesi gerektiği konuşulmaya başlanmıştır. Sürecin sonunda 5 bakan ve 50’den fazla bürokratın istifası ile sarsılan Boris Jonhson, her ne kadar görevini yapmaya devam edeceğini söylese de, Kraliçe 2. Elizabeth ile görüşmesinden sonra istifa edeceğini açıklamıştır.

Sonraki süreçte Liz Truss’un Muhafazakârlar Partisi lideri olarak seçilmiş ve İngiltere’nin yeni başbakanı olmuştur. Üzerinden 45 gün geçmeden Liz Truss, kabinesinden gelen tepkiler ve istifalar üzerine görevi bırakacağını açıklayıp 20 Ekim Günü istifasını sunmuştur. Boris Johnson’un tatili yarıda kesip İngiltere’ye döndükten sonra aniden kararından vazgeçerek seçimlere girmeyeceğini açıklaması ise Rishi Sunak’ı an itibariyle en güçlü aday pozisyonuna taşımaktadır.