Kurumumuz Bünyesinde Stajyer Alınacaktır.

13 Şubat 2023

Staj Başvurusu
Kurumumuz Bünyesinde Grafik Tasarım Uzmanı Alınacaktır!

13 Mart 2023

İş Başvurusu
DUYURULAR
Turuncu Devrimde Rövanşa Doğru

Doğu Bloku’ndan başlatılıp eski Sovyet coğrafyasında Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da estirilen renkli devrimler rüzgarının Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan ve Beyaz Rusya’da durdurulduğu ve hatta şimdi Ukrayna’da tersine bir akımın başlatılmak üzere olduğuna şahit olmaktayız. 2004 yılı sonlarında Ukrayna’da yaşanan Turuncu devrim sonrasında büyük umutlarla iktidara gelen Batı destekli Viktor Yuşenko’nun turuncu umutları boşa çıkardığı görülmektedir. O dönemde ABD ve AB ile Rusya arasında yaşanan mücadeleden galip çıkan taraf Batı olmuştu, ancak biz değerlendirmelerimizde Batının şimdilik kazanan taraf olarak görülmesine rağmen Rusya’nın kaybeden taraf olmadığını ve Mart 2006 yılında yapılacak parlamento seçimlerinde Rusya’nın desteklediği Viktor Yanukoviç’in rövanş için elinin giderek güçleneceği öngörüsünde bulunmuştur. Bugün yaşanan gelişmelerin nitekim bu yönde olduğu görülmektedir. Ukrayna aradan bir yıldan biraz fazla zaman geçmesine rağmen Batı ve Rusya’nın nüfuz mücadelesinin yaşandığı yeni bir seçimle karşı karşıyadır.

Ukrayna nüfusu, arazisi, Avrupa ve Asya’yı birleştiren stratejik konumuyla uluslararası ilişkilerde önemli bir yere sahiptir. Rusya ile Batı arasındaki tampon devlet niteliği ile önemli bir ülke konumunda olan Ukrayna kendi iç dinamikleriyle de, Rusya’nın etki alanını genişletme girişimlerine karşı koyabilecek güç olarak değerlendirilmektedir. Ukrayna’nın uluslararası tercihleri, bölgesel dengeleri önemli ölçüde etkileyecek durumdadır. Rus jeopolitik doktrinine göre, Ukrayna, Batı’nın değil, Rusya’nın nüfuz alanı içerisindedir.

Ukrayna’nın jeopolitik konumu bu ülkeye ABD ve AB’den daha fazla Rusya’nın ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Rusya Ukrayna vasıtasıyla Karadeniz’e ve oradan da sıcak denizlere inebilir. Başta enerji nakil hatları olmak üzere Rusya’nın Avrupa’ya çıkışı niteliğinde olan Ukrayna bu özellikleri sebebiyle Rusya tarafından işbirliğine her zaman ihtiyaç duyulan bir ülkedir. Rusya ile Ukrayna arasında tüm bunların yanısıra tarihsel ve etnik (slav) yakınlık bağları da mevcuttur.

Ukrayna’nın Rusya açısından bir diğer önemi ise Kırım Yarımadası ve bu ülkede olan Rus deniz filosu üssüdür. Karadeniz çıkışını genel olarak Ukrayna üzerinden sağlayan Rus donanması için Ukrayna vazgeçilemez nitelikte bir limandır. Her ne kadar Rusya yeni Sevastopol’a olan bağımlılığını kırmak için yeni bir deniz üssü inşaatına başlamışsa da uzun süre bu alanda Ukrayna bağımlı kalacağı muhakkaktır. Kırım Yarımadasında mevcut Rus nüfusu ve genelde bu ülkede yaşayan Rus azınlık da Rus dış politikasında Ukrayna’yı öne çıkaran faktörlerin başında gelmektedir.

ABD ve Rusya gibi Ukrayna dış politikasındaki en önemli unsurlardan birisi de AB’dir. Özellikle Polonya’nın AB üyesi olması ve Bulgaristan ile Romanya gibi Balkan ülkelerine AB perspektifi verilmesi Ukrayna’yı AB ile komşu yapmış ve Kiev AB için her zamankinden daha fazla öneme sahip olmuştur. Ukrayna’nın jeopolitik önemi ona AB ile Rusya arasında hem “köprü” ve hem de “tampon” bölge olma niteliği vermektedir.

Ukrayna’nın jeostratejik konumu onu ABD’nin dış politikasında ayrıcalıklı bir yere oturtmaktadır. 603,700 km²’lik yüzölçümü ve 48 milyonluk nüfusu ile Avrupa’nın en önemli ülkelerinden birisi olan Ukrayna, ABD’nin temel stratejik partnerleri arasındadır. ABD, Ukrayna’nın ekonomik açıdan Rusya’dan bağımlığının zayıflatılması için ekonomik yardımlar yapmaktadır. ABD’nin yardım yaptığı ülkeler listesinde Ukrayna İsrail ve Mısır’dan sonra üçüncü sıradadır.

Ukrayna aslında Soğuk Savaş’ın hiç bitmediği bir yerdir. “Sınır ülkesi” anlamına gelen “Ukrayna” Batı ile Doğu arasında tarihsel olarak bir mücadele alanı olmuştur. Bu mücadele ise ülkedeki iç dengelerin Batı yanlısı ve Doğru (Rusya) yanlısı olarak oluşmasına sebep olmuştur. Ukrayna’yı tam ortadan ikiye bölen 2004 yılı devlet başkanlığı seçimlerinde Ukrayna’nın Katolik mezhebine mensup batı kesimi tamamıyla ve merkez bölgeleri ise çoğunlukla Yuşenko’yu desteklerken, Ortadoks (Provoslav) olan Doğu Ukrayna Yanukoviç’e destek vermiştir. Aynı şekilde Rusya’daki iş çevreleriyle de yakın ilişkiler içinde olan ve Rusya ile daha da yakınlaşmayı savunan Yanukoviç Ukrayna’daki Rus kökenlilerin de desteğini sağlamıştır.

31 Ekim 2004 tarihinde yapılan seçimlerin ilk turuna 24 aday katılmıştır. Ancak ilk turda hiçbir aday seçilmek için gerekli çoğunluk olan yüzde 50+1 oy oranına ulaşamamıştır. En çok oyu alan iki aday olan Ukrayna Başbakanı ve Bölgeler Partisi (Partiya Regionov) lideri Viktor Yanukoviç ile Ukrayna eski Başbakanı ve muhalif “Bizim Ukrayna” (Naşa Ukrayna) bloğunun lideri Viktor Yuşenko ikinci tura kalmıştır. İkinci turda Viktor Yanukoviç’in kazandığının açıklanması üzerine AB ve ABD’nin seçimlerde yolsuzluklar yapıldığını açıklamış ve ardından Yuşenko taraftarlarının sokağa dökülmesiyle seçim sonuçlarının kaderi sokakların eline geçmiştir.

Ukrayna’da seçimlerin iptal edilen ikinci turu sonucunda ise beklentiler çerçevesinde Gürcistan senaryosunun bir devamı olarak gerçekleşmiştir. 26 Aralık 2004 tarihinde yapılan seçimlerin sonucunda Yuşenko oyların 51,99’unu alırken, Başbakan Viktor Yanukoviç yüzde 44.19’da kalmıştır. Bu sonuçlara göre ise Yuşenko yaklaşık 2.3 milyon oy farkla seçimleri kazanmıştır. Ukrayna seçimleri diğer önceki seçimlere göre bu manada da ciddi bir çekişme içinde geçmiş ve Yuşenko rakibi Yanukoviç’e önemli bir fark atamamıştır. Devlet Başkanlığı seçimleri beklenildiği gibi Batı yanlısı Yuşenko’nun zaferiyle neticelense de, Rusya yanlısı Yanukoviç’in hiç de azımsanamayacak ölçüde bir oy oranına ulaşmıştır.

Devlet Başkanlığı seçimlerini kazanan Turuncu ekip kısa sürede kendisinden bekleneni verememiş ve kendi içinde anlaşmazlığa düşmüştür. Turuncu Devrim ile iktidara gelen eski Ukrayna muhalefeti, sivil itaatsizlik eylemlerinde kullandığı en önemli gerekçe olan ‘yolsuzluk’ suçlamalarına, kendisi maruz kalmıştır. Devrimin ideoloğu olarak görülen Aleksandr Zinçenko ile yine devrimin finansörü olarak bilinen Petr Poroşenko arasındaki güç mücadelesi ve yolsuzluk iddiaları, yaklaşık 9 ay önce kurulan hükümetin de sonunu getirmiştir. İstifalar ve suçlamaların ardından Yuşenko, ‘toplumun hayal kırıklığına son vermek ve devrim ülkülerine gölge düşürmemek için Eylül 2005’te Yuliya Timoşenko Hükûmeti’ni görevden almıştır. Yuşenko Başbakanlık görevine Dnepropetrovski Oblastı’nın Valisi ve kendi ekibinden birisi olarak gördüğü Yuri Yehanurov’u getirmiştir.

2005’in son günlerinde Rusya ile Ukrayna arasında başlayan ve 4 Ocak 2006 tarihinde bir anlaşmayla neticelenen doğal gaz krizinde gizlenen fiyatların daha sonra basına sızdırılması üzerine 405 sandalyeli Ukrayna Parlamentosu (Verhovnaya Rada), anlaşmayı imzalayan Yuriy Yehanurov hükümetini azletme kararı almıştır. Ancak Başkan Yuşenko bu kararı tanımadığını açıklamıştır. Ukrayna Parlamentosu, 8 Aralık 2005 tarihinde kabul ettiği bir yasayla Verhovnaya Rada’ya 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren geniş yetkiler tanımış ve bütün bakanları tayin ve azletme hakkı vermiştir.

Ukrayna 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren yarı parlamenter sisteme geçmiştir. Bu sebeple 26 Mart 2006 seçimleri ülkedeki bütün siyasi parti ve gruplar açısından son derece önem arzetmektedir. Bu seçimlerin bir diğer önemi ise Turuncu devrimin rövanşının nasıl sonuçlanacağı ve 2008 yılında yapılacak Devlet Başkanlığı seçimlerinin kaderini tayin edecek siyasi oluşumların oluşmasıdır.

26 Mart seçimlerine Turuncu ekip büyük bir fiyasko ile girerken, 2004 Devlet Başkanlığı seçimlerini kaybeden Yanukoviç’in psikolojik üstünlük ile girdiği görülmektedir. Parlamento seçimleri hem Yanukoviç ve hem de Moskova için 2004 seçimlerinin rövanşını alma şansı vermiştir. Çok büyük bir beklenmedik hadise yaşanmadığı takdirde 26 Mart Parlamento seçimlerinden Yanukoviç güçlenmiş bir şekilde çıkacaktır. Viktor Yanukoviç’in rövanşı alması ise büyük bir heyecanla bölgede estirilen sivil devrim rüzgarlarının önüne artık güçlü bir set çekildiği ve meydan romantizminin sona ermek üzere olduğu şeklinde değerlendirilebilir. ABD’nin Karadeniz’e olan ilgisinin en üst seviyelere çıktığı bu dönemde Karadeniz’de yaşanan gelişmeler Ankara’nın da bölge politikalarını etkileyebilecek niteliktedir.